Gözünüzü açın! Türkistan gidiyor

Doğu Türkistan’daki insanlık suçu hız kesmeden devam ediyor. Çin, soydaşlarımızı suni gerekçelerle idam ediyor, hapse atıyor veya ülkeden uzaklaştırıyor. Kalanlar ise tarihin derinliklerinden güç alan bir korku imparatorluğunun gölgesinde yaşamaya zorlanıyor. Hayata tutunmak isteyenler siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan tam bir ötekileştirmeye maruz kalıyorlar. Vaktiyle Hunların, Sakaların, Göktürklerin, Karahanlıların hüküm sürdüğü bu topraklar şimdilerde nükleer ve biyolojik denemelerin kobay alanı haline getiriliyor. 1949 yılında Çin’in kontrolü altına giren Doğu Türkistan’ın “özerk” bir bölge olmasına karşın siyasal haklarını kullanmasına izin verilmiyor. Bu süreç içerisinde 35 milyon insanın hayatını kaybettiği ileri sürülüyor.
Peki Çin tüm bunları neden yapıyor?
Birçok gerekçesi var. Ancak öne çıkarmak istediklerim şunlar: 
1) Doğu Türkistan -ki onlar bölgeye Sincan Uygur Özerk Bölgesi yani “kazanılmış toprak” diyorlar- Ahmet Zeki Velidi Togan’ın belirttiği üzere geçmişte Türkeli denilen Büyük Türkistan’ın doğusunu oluşturuyor. Yani Doğu Türkistan’ın bugün Türkiye başta olmak üzere Türkistan coğrafyasının bir parçası olarak kabul görebilmesi Çin’i düşündürüyor. Çin yönetimi olası bir “Turan” projesi için Doğu Türkistan’ın diğer Türk toplulukları ile dinamik bir işbirliği kurmasını engellemek istiyor. Bu amaçla internet gibi iletişim kanalları tamamen yasaklanmış durumda.
2) Çin’in stratejik hedefleri açısından Doğu Türkistan, Avrupa’nın Güneydoğu Asya’ya açılan kapısı. Hemen hemen tüm kara ve demir yolu hatları buradan geçiyor.
3) Çin’in önümüzdeki 20 yılda dünyanın en çok enerji ihtiyacı duyan ülkesi olacağı tahmin edildiğinde Doğu Türkistan vazgeçilmez bir önem taşlıyor. Doğalgazla birlikte ülkedeki minerallerin %75’i, maden ocaklarının %80’i Doğu Türkistan topraklarında bulunuyor. 
4) Çin, 11 Eylül saldırıları zemininde ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte bölgeden kendi topraklarına  “terör” gruplarının konuşlandıracağına inanıyor. Bu endişesini de Doğu Türkistan halkının kendi kültürünü yaşama hevesinde uygulamaya koyuyor.
Bu dört temel gerekçe bile Çin açısından olan biteni açıklamaya yetiyor. 1949’da %7’lerde olan Çin nüfusu şimdilerde %50’yi geçmiş durumda. Yaklaşık 60 yıl içerisinde demografik yapıda meydana gelen bu değişim yüzbinlerce ölüm ve sürgünün işareti olarak değerlendirilebilir. 
Bunun dışında insanların kültürlerini yaşamasına izin verilmiyor. Oruç tutmak, başörtüsü takmak, Kuran okumak, uzun sakal bırakmak gibi şeylerin ülkenin birçok yerinde yasaklandığı ifade ediliyor. Doğum kontrol zorunluluğunun dışında çocuk sayısında 2 sınırlaması var. Aynı doğrultuda çıkarılan  “işgücü verimliliği” yasası ile kadınlar ve genç kızlar “Doğu Türkistan’da istihdam edilmesi mümkün değil” gerekçesiyle Çin’in iç bölgelerinde gönderiliyorlar. İş hayatında zaten dışlanan bu insanlar zamanla yok olmaya mahkum bırakılıyor. İşte bu bakımdan geçtiğimiz günlerde Kaşgar’da 300’e yakın kişinin hayatını kaybettiği olayların, sunduğumuz bu bakış açısının dışında değerlendirilmesi güçtür.
Çok açık ki Doğu Türkistan’da olaylar bir halkı zamanla ortadan kaldıracak türden. Dünya ise bu sürece sesini çıkarmıyor. Türkiye açısından söylenecek çok şey var. Bunu önümüzdeki yazıya bırakacağız. Ancak Türklük ve Müslümanlığı birbirinden ayırarak öneri getiren sığ beyinler için belirtmek gerekir ki bugün yok olan o insanlar Türk olmakla birlikte aynı zamanda Müslüman bir toplumun parçasıdırlar...
Bu asla unutulmamalıdır...

Yazarın Diğer Yazıları