Gururlanma padişahım...

Normal zamanlarda renk vermeyen kararsızlar, olağanüstü dönemlerde tarafını seçmek zorunda kalır, doğrudur. Peki bir başbakan vatandaşlarını ayrıştırıp, kutuplaştırır mı?
Son yüzyılda, sözde temsili demokrasilerin başındaki diktatörlerin hepsi, ülkesini gerçek yahut hayali bir düşman tehdidiyle korkutarak yönetmiştir. Stalin ve Hitler gibi diktatörler, çevrelerinde kendisine rakip olabilecek lider ruhlu şahsiyetleri ve uğruna birlikte yola çıktıkları idealleri hatırlatan dostlarını tasfiye etmiştir. Ancak despotluklarına rağmen ulusal çıkarlarıyla ters düşmemişler ve kendi insanı üzerinden ötekileştirme politikası uygulamamışlardır. Azınlıkları dışlarken dahi kendi milletini birleştirmeyi hedeflemişlerdir.
Lider yalnızlığın doruğuna yükseldiği zaman sırtını dayayacak hiçbir gerçek dostu kalmaz, etrafını her yaptığını alkışlayan iyi gün dostları sarar! Artık; “Padişahım çok yaşa”  temposu tutanlar varken, “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var” diyenlere sırt çevirir!
Mehdilik sıfatı yakıştıranlar varken doğru yolu gösterenlere köpürür!
El pençe divan duran dalkavuklar varken, boyun eğmeyenlere hiddetlenir!
Özeleştiri yapmak yerine özü dışında herkesi eleştirir!
Yolsuzluğu, rüşveti örtmek çabasıyla binlerce yargı ve emniyet mensubunu kış ortasında oradan buraya sürer, sürdüğü insanları ve ailelerini ajan, terörist gibi yaftalamalara muhatap eder.
Yargı kararlarını tanımaz, mahkemeye  “gücün varsa yık”, savcıya “gel beni de tutukla” diye çıkışır, polise-jandarmaya hain muamelesini reva görür!
Gazap fırtınasında ölümüne neden olduğu gencecik canları rahmetle anamayacak kadar vicdanı kararır.
Gerginlikten beslenir, Türk milletinin karakterinin ayrılmaz parçası olan komşuluğu görmezden gelir, “komşunuzu şikayet 
edin” der.
Seçim zaferleri ile taçlanan balkonlardan yankılanan birlik beraberlik mesajları havada kalır, hatalar üst üste gelip felaketler, katliamlar yaşandığında ölenleri mezhepleriyle anar!
Çözüm süreci çıkmaza girdiğinde, dikkatli davranmaya çağıranları ölü sevicilikle suçlar!
Dış politikası çöküp, sözünün geçtiği ülke kalmayınca, dışarıda bayrağı yükselten kim varsa, dostuna düşmana gammazlar, temsil ettiği makamı da cümle aleme rezil eder!
Komşu ülkelerle iş birliğini geliştirmek, sorunlarının çözümünde arabuluculuk yapmak varken iç çatışmalarını körükler!
Sözde kahramanlık çıkışlarıyla diklendiği ülkelerle gizli iş birliği anlaşması imzalamak durumunda kalır, “bizzat gideceğim” dediği Gazze’ye insani yardım dahi gönderemez olur!
Oysa ülkenin yarısının başbakanı olmak, ötekileştirilen diğer yarının suçlanmasını gerektirmez!
Geçmişteki ideolojik birikim nedeniyle zihin dünyasında millet, milliyet, cumhuriyet, devlet, hukuk ve demokrasi yerli yerine oturmamış olsa da, eski gömleği çöpe atma hakkı, ceketini değiştirmeyenlere hakaret etmeyi gerektirmez!
 “Sorunlara kayıtsız kalma” uyarısı, hem yandaşın hem de rakiplerin özel hayatlarını kayda almak biçiminde anlaşılmamalıdır! Koynuna giren akrebi gösterecek kadrolar, yılanları çıyanları mahremine sokanlara tercih edilmelidir! Yolsuzlukların üzerine gitmek varken hırsızlığa ortak olunmamalıdır! İletişimi yasaklayarak suçların örtüleceği sanılmamalıdır!
Gençlik yıllarında zirveye tırmanabilen lider bir kere inişe geçmeye başlayınca artık ayakçılarının omzunda yeniden yukarıya çıkamaz! Fırsatını buldukları anda onlar da sırtlarından atarlar! Bir gün sesi kısıldığında haline ilk önce en yakınındakiler güler!

Yazarın Diğer Yazıları