Güvende miyiz değil miyiz?

23 Nisan'da "coşkuyla kutlama" yok...

19 Mayıs'da "coşkuyla kutlama" yok...

30 Ağustos'ta "coşkuyla kutlama" yok...

"Ankara'yı kana bulamaya hazırlanırken öldürülen canlı bomba" istesen oluşmayacak zemini yarattı; 29 Ekim'de de "coşkuyla kutlama" yok...

(Hemen her günü aynı binanın içinde burun buruna geçiren ve aldıkları kararlar büyük oranda bu bayramların varlık nedenini ortadan kaldırmaya dönük olan bir grup insanın, yine aynı binadaki asık suratlı/samimiyetsiz-zoraki esprili tokalaşmaları ve meyve suyu tokuşturmalarını "kutlama"dan sayıyorsanız; o devam... Ben halkın ellerinde bayraklar çoluk çocuk sokakları, meydanları, stadyumları doldurmasından, fener alaylarından, görev alanların kalp atışlarının tribünden hissedildiği geçit törenlerinden filan bahsediyorum...)

- Neden yok?

- Güvenli değil! (Memleketin içinde bulunduğu koşullar, terör tehdidi, provokasyon ihtimali vs...)

***

Hatta o kadar "güvenli değil" ki ülke;

Ana muhalefet lideri, konvoyuyla birlikte, Artvin'de terör örgütünün silahlı saldırısına uğruyor, çatışma çıkıyor; 1 erimiz canını veriyor.

İktidar partisinin il-ilçe yöneticileri öldürülüyor.

Muhtarlar öldürülüyor...

Kaymakamlar kaçırılıyor...

***

O kadar "güvenli değil" ki ülke;

Ankara başkent; memleketin göbeği...  Ulus, Ankara'nın göbeği... Tren garının önünde terör saldırısı düzenleniyor; 109 vatandaşın ölüyor... 500'den fazla vatandaşın yaralı...

Birkaç ay sonra...

Yine Ankara... Türkiye'nin kalbi... Kızılay; Ankara'nın kalbi... 38 vatandaşın katlediliyor terör saldırısında; çoğu üniversiteli veya üniversiteli olmaya hazırlanan liseli gençlerin... 100'den fazla vatandaşın yaralı...

Birkaç ay sonra...

İstanbul bu defa...

Her gün yüzlerce uçağın inip kalktığı, en büyük, en işlek havalimanında terör saldırısı oluyor, çatışma çıkıyor... 45 vatandaşın öldürülüyor; hostes de var, polis de, yolcu da, yolcusunu almaya giden de... 200'den fazla da yaralı.

Birkaç ay sonra...

Ülkenin Cumhurbaşkanı'nı aynı havalimanına "çok gizli operasyon"la indirebiliyorsun; ailesiyle birlikte katledecekler yoksa!

Kendi ordunun savaş uçakları korumakla görevli oldukları TBMM binanı bombalıyorlar... "Saray"ın başına yıkılmasına ramak kalıyor... Genelkurmay binasına saldırıyorlar... Emniyet binalarına saldırıyorlar... En müstesna vatan evlatlarının, ülkenin en iyi "asker polisleri"nin merkezine saldırıyorlar, elin, kolun, belin kırılıyor; hepsinden çok kalbin!

Ya çok çabuk unutuyorsun;

Ya varlığını seni yaşatmaya adayan milletinden gizlediğin çok şey var "devlet"im!

Çünkü sen bize bütün bunların "devletin başı"nı devirmek için tezgâhlandığını söylemiştin; bütün dünya bir olmuş "devletin başı"nı yemeye çalışıyordu.

***

Tam inanmıştık bu dediğine;

Şimdi tutmuş "devletin başı"nı en bir baş yapmak için sandığa götürmeye kalkışıyorsun bizi;

Güvenli mi?

"Devletin başı"nı devirmek için seferber olmuş onca "dış mihrak", "lobi", "terör örgütü", "baron", "patron" filan elini kollunu sallaya sallaya yolda yürüyemez hale getirdiği bir milletin, elini kolunu sallaya sallaya "devletin başı""en bir başkan" yapmasına izin mi verecek yani?

Ey "devlet"im;

Ya çok çabuk unuttun terör, provokasyon, iç savaş, darbe tehdidine karşı OHAL rejiminin bile bitiremeyecek kadar tekinsiz günlerden geçtiğimizi...

Ya da çok pis şeyler dönüyor; bizden gizliyorsun!

***

Zorbalık hakkı(!)

-----

Bir insanın 2.5 yaşındaki çocuğu tekme tokat dövebilmesi için önce "insan"lıktan çıkmış olması gerekir... Benim adalet anlayışıma göre "insan"lıktan çıkmış birinin "insan hakkı"ndan söz edilemez. Dilerim, Ordu'da, el kadar çocuğu ölesiye döven zorba hakkındaki tutukluluk ve ceza hükümleri, hak etmediği haklar uyarınca değil anayasamızda belirtildiği üzere "Türk Milleti adına" onun vicdanından onay alacak biçimde verilir!

***

Vah vah...

-------

Yoğun bakımda yatan hastaların savunmasız halinden faydalanıp, bedenlerini neredeyse nekrofiliyi andıran bir sapkınlıkla ifşa eden hemşire "Sosyal hesaplarımı dondurmak zorunda kaldım. Ailem ve yakınlarım da kapatmak zorunda kaldı" demiş.

Vah canım...

Nasıl da ağır bir bedel ödemek zorunda kalmışsın öyle!

***

Bu fotoğrafın bir bedeli olmalıydı

----

Siz de benim gibi, AKUT'un, Bülent Ecevit döneminde 49 yıllığına tahsis edilen ve viraneden Genel Merkeze dönüştürülen binasını, 15. yılında tahliyeye zorlanmasını anlayamayanlardansanız, AKUT'un kurucusu ve lideri Nasuh Mahruki'nin Everest'in zirvesinde verdiği bu pozu hatırlayın...

Er ya da geç bir bedeli olacaktı!

Yazarın Diğer Yazıları