Güvenlik

Bir devletin, devlet olma vasfına haiz olmasının en önemli nedenlerinden biri, mensuplarının güven içinde sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlamaktır. Böylesine bir yapıya sahip olmayan devletlerde, asayişten, can güvenliğinden bahsetmek Kaf dağında Zümrüt’ü Anka kuşunu aramak demektir.
Ülkemize bakıldığında ise, bu hükümetin iktidar olmasıyla birlikte, çevremizdeki ülkelerle sıfır sorun yerine düşmanlığımız zirveye ulaşmıştır. Bu düşmanlıklar ki içeride ve dışarıdaki kurum, kuruluş ve vatandaşlarımızı hedef haline getirip, her gün yeni olaylara gebe bırakmıştır.
Sadece dışa karşı yürütülen yanlış politikalarla kalınmayarak, içeride de yapılan yanlışlar sonucudur ki halk etnisitelere ayrıştırılarak, düşman kardeşler haline getirilmiş, bölücü terör örgütünün önü açılmak suretiyle birliğimiz ve dirliğimize büyük darbeler vurulmuştur.
Sivil vatandaş ise zorunlu kalmadıkça sokağa çıkmayıp, kalabalıklara girmezken, okula gönderdiği çocuğunun başına ne geleceğini ve bindiği toplu taşım araçlarında neyle karşılaşacağını düşünmek mecburiyetinde bırakılmıştır. Bu durumun oluşturduğu bıkkınlık ve bezginlik ise toplumu germiş ve devlete olan güveni sarsmıştır.
Benim ülkemde sadece terör olayları olmayıp adi olayların da çoğalarak devam ettiğini, gece gündüz denmeksizin evlerin işyerlerinin basılıp insanların öldürüldüğü, katliamların yapıldığı, sokak ortasında bıçaklamaların ve kurşunlamaların yaşandığı görülmeye başlanmıştır.
Olaylara yeterince ve etkin şekilde müdahale edilmediği, mevcut yasaların yetersizliği, suçluların sık sık çıkarılan aflarla sokağa salındığı ve hapishanelerde bile olaylar yapılarak istenilenlerin elde edildiği günler yaşanır hale gelmiştir.
Hele ki, hırsızlığın alabildiğine arttığı günümüzde, insanlar evinde işyerinde oturamaz ve yatamaz durumdadır. Hırsıza müdahale edenlerin ise ya hırsızlar tarafından darp edilip öldürüldüğü veya hırsızı yaralayıp öldürenlerin  suçlanarak cezaevlerine atıldığına şahit olunmuştur.
Kimilerin yapılan hırsızlıkların insanların çaresizliğinden ve açlığından yaptıklarını söylediklerini duyuyor ve yazdıklarından okuyoruz. Hâlbuki olayın hiç te öyle olmadığını, bazı kimselerin daha rahat ve şaşaalı bir hayat sürme adına yaptıklarını, çaldıklarını eğlence yerlerinde yerken çekilen görüntülerinden izliyoruz. Hırsızlar yaptıkları işin cezasının az olduğunu ve içeri girmeleri halinde ise devletin kendilerini beslediğini çok iyi bilmektedirler. 
Hırsızlar mutlu bir hayat yaşarken, soyulan emeklinin, memurun, amelenin, dul ve yetimin yıllarının karşılığı evine aldığı eşyalarının, arabasının, kefen param diye bir kenara ayırdığı üç kuruşunun, koluna taktığı saatinin, eş dost ve çocuklarıyla görüşmek için aldığı cep telefonunu, parmağına taktığı alyansının çalınmasının verdiği açıyı tahmin edebiliyor musunuz?  Aybaşı bir kenara koyduğu elektrik, su ve doğalgaz parasının soyulmak suretiyle gitmesi sonucu karanlık ve soğukta yaşamak zorunda kalanların hatırı soruluyor mu?
Tüm bunları sorarken, saydıklarımı yaşayan biri olarak soruyorum. Beş yıl önce gündüz saat 14. 00 civarında evim soyularak maaşlarımızı ve eşimin bir kenara ayırdığı kefen parasının yanında, telefonlarımızı, alyanslarımızı ve bazı ev eşyalarımızı çaldılar. Ne acı ki bugüne kadar failler bulunamadı. ‘Allah belalarını versin, iyi ki evde değildik, daha kötü şeyler olabilirdi’ diye sineye çekmek mecburiyetinde kaldık.
Alınabilecek her türlü tedbirleri almama rağmen 3 Kasım 2012 tarihinde Ankara dışına çıktığım günün akşamı saat 19.00’da üç kişi tarafından evim tekraren soyuluyor. Evimde ne var, ne yoksa tarumar edilerek duvardaki montajlı televizyonum dâhil olmak üzere bir kısım kullandığım eşyalarımın yanında yurt dışından gelen hediyelerime varılıncaya kadar alınıyor. Onlar evde çalışırken komşular tarafından polise haber veriliyor. Ancak tüm bunlar oluncaya kadar polis gelemiyor. Giderlerken komşuların bağrışları üzerine bazı eşyalar yollara atarak bir arabayla uzaklaşıyorlar. Sokağa da tekrar geleceklerini yazan bunların amacı bana bir gözdağı mı? Yoksa gerçekten hırsızlık mı? Henüz konuyu dahi anlayamamışken, acaba ömrüm hırsızlara çalışmakla mı geçecek veya hangi seferinde canımı alacaklar diye de düşünmüyor da değilim.
Ülkenin güllük gülistanlık olduğunu iddia eden yöneticilere soruyorum? Kendiniz binlerce korumayla gezerken, korumalar sayesinde evinizde rahat uyurken bizler ne yapacağız? Bunlardan korunmak için ne gibi önerileriniz var. Yoksa geldiklerinde çanımızı verip kurtulmalı mıyız? 
Sizler istediğiniz her yasada değişiklik yaparken, bırakın hırsızları caydırıcı bir yasa yapmayı, duyuyoruz ki hapse girenlerin kendilerini beslediğiniz gibi geride kalanlarını da besleyecekmişsiniz. Hani hep adalet ve haktan bahsediyorsunuz ya “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırırsa bir koyunu. Gelir adli ilahi sorar Ömer’den onu” sözüne neden uymuyorsunuz? Yani mutlu yaşamak için ve daha iyi korunmak için, yapılanların karşılıksız kalmayıp faillerin yakalanması için hatırlı kişilerden mi olmalıyız? Unutmayınız ki “Suçlunun berat ettiği yerde yargıç hüküm giyer”

Yazarın Diğer Yazıları