Hablemitoğlu: "Adaylıktan çekil diye aracı gönderdiler"

Hablemitoğlu: "Adaylıktan çekil diye aracı gönderdiler"
Meral Akşener hakkında oluşturulmak istenen FETÖ algısını kırmak için İYİ Parti’den aday olduğunu söyleyen Şengül Hablemitoğlu, yazarımız Selcan Taşçı Hamşioğlu'na konuştu.

RÖPORTAJ / SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Türkiye'nin en aydın kalemlerinden, akademisyenlerinden biriydi Necip Hablemitoğlu... FETÖ'nün gerçek yüzünü on yıllar evvel kamuoyuna tüm gerçekliğiyle açıklamıştı.

18 Aralık 2002 günü evinin önünden uğradığı bir suikast ile hayattan koparıldı. Eşi Şengül Hablemitoğlu tüm zorluklara, sorunlara rağmen eşinden aldığı "aydınlanma" bayrağını en öf safta taşımaya devam ediyor.

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, alanında saygın bir otorite oldu, binlerce genci eğitti, kitaplar yazdı. Şimdi mücadelesine siyasette devam etme kararı aldı.

İYİ Parti'ye katıldı ve İzmir'den milletvekili oldu.

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, yazarımız Selcan Taşı Hamşioğlu'na konuştu.

Mücadelesini, amaçlarını ve neden İYİ Parti'yi seçtiğini Hablemitoğlu'na sorduk.

İşte Selcan Taşçı Hamşioğlu'nun o özel röportajı:

“ADAYLIKTAN ÇEKİL' DİYE ARACI GÖNDERDİLER!"

Tamam “dezavantajlı kesimlerin sesi olmak” için...

Tamam “özellikle kadınlar ve çocuklara dair sosyal projeler”i var...

Tamam, “Necip Hablemitoğlu davasıyla ilgili fiili engellemeleri böyle aşabileceğine” inanıyor...

Ama bunların her biri için üç yıl önce de, beş yıl önce de girebilirdi siyasete...

“Meral Hanım’a karşı müthiş eşitsiz bir ortam var. Kadın olarak haksızca bir şey yapılıyor. Üzerinde yaratılmaya çalışılan bir algı var, kendisi de sürekli yanıtlıyor. Buna karşı ‘Çekilin, geldim işte. Ben de buradayım. Şimdi de söyleyin’ demek istedim” diye özetliyor Hablemitoğlu, siyasete neden şimdi ve neden İYİ Parti’den girdiğini"

Netleşsin diye “FETÖ algısını kırmak için mi?” diye bir daha soruyorum;

“Evet” diyor, “Onu kırmak için... Önemli bu.”

+seng+-ll5-001.jpg

MERAL HANIM BENİ ANLADI

Akşener, belli ki “özel bir kadın” Hablemitoğlu için. Ve yine belli ki, Hablemitoğlu da Akşener için öyle. İkisi de birbirinin “farkında”. Ve anladığım kadarıyla, biraz da bu farkındalık yaklaştırmış Hablemitoğlu’nu İYİ Parti limanına:

"Bir gün, ortada Meral Hanım’ın henüz hiçbir siyasi parti girişimi yokken yemek yedik. O gün beni anladığını düşünüyorum. Sonra Necip’i anma törenine davet ettim. Bir kere ilettim, çıktı geldi. Hiçbir siyasi kimlikle orada olmadı. Bu önemli bir şey. Kadın duyarlılığı önemli bir şey. Sarıp sarmalanmak önemli bir duygu. İyi geliyor insana."

"HERKES KEMİK KOLEKSİYONCUSU"

Hablemitoğlu hesapsız kitapsız, pazarlıksız gitmiş adaylık başvurusu için İYİ Parti’ye. Peki ya bu kararıyla hesabını bozdukları? Onlar ne yapmış acaba? Alçaldıkça alçalmışlar kısaca:

Herkes kemik koleksiyoncusu bu memlekette. “Kocanın kemikleri sızlıyor”, peki... “Mezarında ters dönüyor”, peki... Gülüyorum bunlara. Bir ahlaksız var... Pis bir tivit attı. Pis bir insan o. “Stockholm Sendromu” dedi. Sen kimsin kardeşim! Benim pırıl pırıl kocamın adı etrafında şaibe yaratmaya çalışan kirli bir şeysin! Ucundan da bana dokunacaksın; hadi canım... “Verdiği bilmem ne ifadesine rağmen...” diyorlar. Ne ifadesi? Benim verdiğim öyle bir ifade filan yok. Bu yalan. Havuz medyasında biri “iktidar düşmanlığı” dedi. Dedim ki “iktidarın sizden iyi düşmanı olamaz”. Bana işlemez böyle şeyler. Umurumda değil. İktidar çok temkinli bu konuda; başkaları aracılığıyla yapıyor... Örneğin adaylıktan çekilmem için bile aracı geldi... Bunu durumdan vazife çıkararak da yapmış olabilir ama hiç öyle olduğunu zannetmiyorum. Bayağı ciddi bir şekilde geldi.

"ÇEKİLMİYORUM, GERİSİ TIYNETLERİNE KALMIŞ"

Ne dediler?

Benim zarar görmemi istemiyorlarmış. Seçimden önce partiye yönelik bir şey olabilirmiş...

Siz ne dediniz?

“Eyvallah” dedim. Herkes yoluna, ben buradayım. Buyursunlar. Bunu yapacak tıynetleri varsa zaten söyleyecek bir şeyim yok. Bak Necip’in bir çatısı yoktu. Burası (Hablemitoğlu Ankara Enstitüsü) Necip’in çatısı. Ama burası bana kendi babamdan kalan, büyüdüğüm ev; hazine arazisi parçası değil. Bana 50 yıllığına kiralanmış değil. Benim ardımda hiçbir şey yok. Benim ardıma baktığın zaman yine ben varım. Bu durumdaki birine bir şey yapmak istiyorsa canları, benim söyleyecek bir lafım yok. Onların ahlaklarına insanlıklarına kalmış.

+seng+-l9-001.jpg

"SEÇİLİRSEM, NECİP İÇİN KİMSEYE YALVARMAK ZORUNDA KALMAYACAĞIM!"

“Ben genellikle bu olayı artık üzülerek hatırlamadığımı düşünüyordum ama bir süredir şuramı kanırtarak hatırlıyorum” diyor Hablemitoğlu cinayeti için. En çok iktidara kızgın:

"Kedinin fareyle oynadığı gibi bu cinayetle oynadılar. Bir numaralı sorumlusu bu partinin -16 yıl gereksiz uzun bir süre olduğu için birden çok dönemden oluşuyor çünkü- iktidarlarıdır. Bu anlamda çok kızgınım onlara. Bu cinayet, 2002 seçimlerinin hemen sonrasında gerçekleşti. O zaman başka bir dalga vardı. Vebalı gibi kaçıyordu insanlar bizden. Bir kesim var, onlar hemen İslami teröre yıktılar.

Bugün çok demokratik gibi görünen bir kesim, Necip Hablemitoğlu üzerinde bir kuşku yaratmaya çalıştılar hep; “Arkasında bir şey vardı. Onu bir şey idare ediyordu. Birileri adına konuşuyordu.” Bu o kadar standart, o kadar demode, o kadar aptalca bir kuşku konusu ki... Sanki ben evli olduğum adamı tanımıyorum. O kadar iğrenç bir duygu ki ona cevap veremiyor olmak. Kötü bir şey de söyleyemiyor “İşte saf temiz adam, kandırmışlar çocuğu...” Ne çocuğu ya, 48 yaşında, donanımlı, bu memlekete katma değer sağlama peşinde bir adam! İlgilendiği konular garip gelebilir ama iletişim mezunu.

Basın yayının basın yayın olduğu yılların mezunu; adam gazeteci. Pek çok faktör olabilir ilgilendiğiniz konuları belirleyen. Bugün ben kızlarımla çatışma yaşarım anne-kız ilişkisini yazarım, anlatırım sağda solda... O da, göçmenliğin, yoksulluğun bütün acılarını yaşamış bir ailenin çocuğu. Son derece mütevazı, medrese mezunu bir babanın çocuğudur ötesi yok bunun. Çok sıradan bir aileyiz. Sıradan ailelerin çocuklarıyız. Ama insanlar gelişir, hep ileriye doğru gider, gitmelidir. Benim insan olmaya dair algım bu; biz gelişmeye uygun varlıklarız. Necip böyle biriydi. Akıllı... Analiz yeteneği olan... Ortalıkta “biz FETÖ yazdık” diye dolaşan insanların tevatürler üzerinden yazdıklarıyla mukayese edilemez onun çalışmaları. Akademik sosyal bir bakış açısı vardır ama tek çalışması o değildir. Tarih alanında özellikle Rusya’daki Türk toplulukları üzerinde çalışan bir adam ve bunların hiçbiri tesadüf değil! Yaşam insanların ilgi alanlarını belirliyor. Ona dair yazılanların hepsini saklıyorum; koca koca iki cilt, belki onları da yazarım bir gün. Hepsini saklıyorum"

Geri dönüp okuyor musunuz peki?

"Hafıza çok acayip bir şey ;arada bir bakıyorum kimin ne olduğunu hatırlamak lazım. Bugün önümüze çıkan ve geçmişte neler söylediğini bildiğimiz insanların ne olduğunu kendimize hatırlatmak lazım."

"ÇOCUKLARIMA DUA ETSİNLER!"

Bu cinayetle kedinin fareyle oynadığı gibi oynandı diyordunuz...

"Evet... 2002’den sonra ilerleyen süreçte Ergenekon, Balyoz gibi davaların içine dahil edilmeye çalışıldı. Ne olduğu, ne yaptığı bilinmeyen insanların, nasıl Necip’in etrafında dolandıklarını gördüm o davalar sırasında. O dönemin savcısının nasıl bizi aile olarak davaya çekmeye çalıştığını biliyorum. 17-25 Aralık’ta, bir baktık ortalık birbirine girdi. O zaman da başka türlü kullanılmaya başlandı. Burası iktidara, iktidar da bu tarafa vurmak için kullandı bu cinayeti. Beni de arada bir şey söyletmek için epey uğraştılar."

Ama siz söylemediniz...

"Çocuklarıma dua etsinler! Çocuklarıma “paratoner” olmak zorundaydım. O çocukların geleceklerine yansıyacak bir adım atamazdım."

15 Temmuz’dan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’le 6 saatlik bir görüşmeniz oldu ve “14 yıl sonra bir savcımız ve bir dosyamız oldu” dediniz. Ümitvardınız...

Ama ne oldu?

SORUŞTURMASI GEREKENLER KAÇAK

Evet ne oldu?

"O savcı gitti, başka savcı geldi. Yine kimse irtibat kurmuyor bizimle! İyi bir savcıydı Necip Cem İşçimen. Beyefendi, neyle karşı karşıya olduğunu bilen, bunu bize gösteren bir insandı. Kurşun çekirdeğini bile sonradan oradan buradan topladı; var olan deliler ortada yoktu! Dosya yoktu; dağıtılmıştı! Bu dosyayı oluşturması istenenlerin, şu anda aranan, kaçak durumdaki kamu görevlileri, polisler olduğu ortaya çıkmıştı. Hatta olay gecesi ortamda bulunanlarla ilgili teşhiste bulundum... Yani, bu dosya boşaltılmış karartılmış ve bir kenara atılmış. Bunu senin “Oh, kanka” dediğin adamlar, senin iktidarında yapıyor. Tabii ki sinirleneceğim iktidara, tabii ki bir şey bekleyeceğim. Bir de –bu da tam komedi- çatı davaya müdahil olduk. Niye? Eklerinde birisi “o öldürdü” diye isim veriyor diye! Esasında değil eklerinde! Ben artık şuna inanç taşımıyorum, bu insanlar (FETÖ ile iktidar) bizim yani Türk halkının çıkarı için ters düşmediler. Hiçbirine saygım yok. Umurumda da değiller.

"KİMSENİN İNSAFINA KALMAYACAĞIM"

Siyasette olmanızın nasıl bir artısı olacak bu sürece?

"En azından bunu gündeme getirecek bir başka Hablemitoğlu olacak orada! Bir başkasının soru önergesi verme insafına kalmayacağım! Bu çok önemli. Bir muhalefet partisinin vekiline gidip yalvarmayacağım; bir komisyon varmış da, ay ne olur bakın demeyeceğim. Diyeceğim ki, çatır çatır bu önergeyi ben veriyorum; her gün verebilirim ben bu önergeyi..."

Nihai beklentiniz nedir?

"Tek başına failin bulunması “Evet biz kabul ediyoruz, biz bu insanın zarar görmesine göz yumduk” denmesini bekliyorum. Başka bir şey istemiyorum kimseden..."

CUMHURİYET OLMASAYDI BELKİ DE KOCA ŞİDDETİNDEN ÖLÜP GİTMİŞTİM

“Var mı bir gelişme?” en sinir olduğu ve fakat en sık muhatap olduğu soruymuş Şengül Hablemitoğlu’nun; tanıdığı, tanımadığı, gazeteci ya da sokakta ilk defa karşılaştığı herhangi biri hepsinin değişmeyen ilk sorusu!

Keza aklınıza gelebilecek her şey sorulmuş bugüne kadar; bir şey hariç:

Siz bu 16 seneyi nasıl geçirdiniz?

Dön geriye; bu 15 seneyi, 14, seneyi, 13, 12, 11, 10, 9....

Siz bu seneleri nasıl geçirdiniz?

İnsan olmayı gerektirdiği için zahir kimse bunu merak etmemiş!

+seng+-l3-001.jpg

"BİZ 16 YILDIR OHAL'DE YAŞIYORUZ"

“Nasıl geçirdiniz” diyorum:

“Hiç kolay geçirmedik” diye kestirip atacak gibi oluyor önce. O çok güçlü görünen kadının gözlerine buğu düşüyor, boğazında bir düğüm... Eli boynundaki kolyeye gidiyor; üzerinde yanlış görmediysem “N” harfi var... Ama saniyelerle ölçülebilir ancak bu anlar; ışık hızıyla silkelenip yüzüne yine o dev “her şeyi aşmış kadın” ifadesini giyiniyor. Dimdik. Öyle her şeyi dillendirmekten hoşlanmıyor... Yaralarını çok açık etmeden şu kadarını söylüyor:

"Ağır geçti Çok ağır geçti. Hâlâ da devam ediyor o ağırlık. Tehdit de edildik. Evimize tehdit mektupları da bırakıldı. Korkutulduk da... “Biz Türkiye’deki herkes kadar risk altındayız” diyorum ama hayatımızı karartmak için her şey yapıldı. Biz 16 yıldır OHAL içindeyiz. Ben bu ülkede iş yapamaz hale getirilmeye çalışıldım. Üniversitede nefes alamaz hale getirilmeye çalışıldım. Toplumda karşılığı olan Hablemitoğlu soyadı her zaman önüme engel olarak kondu. Kamusal alanda benimle eş değer pozisyonda olan bir erkeğe onun anladığı dilden cevap verdiğimde “Kocası öldü ya deliliğe vurdu” dediler... Son 16 yılımı bazen üç, bazen dört, bazen beş insan kadar çalışarak geçirmek zorunda kaldım... Anne miydim, baba mıydım, çok belli değil; arada bir varlıktım. Evet ya kolay olmadı... Ama bak yetişkin, meslek sahibi kadınlar oldular... Çok memnunum çocuklarımdan..."

"BİR 'ŞENGÜL' VAR 'HABLEMİTOĞLU'DAN İÇERİ..."

Bir de “Şengül”ü pek soran olmamış galiba Hablemitoğlu’na... Onu anlatmaya çok acıkmış ve gururlu bir hali var:

"Bir Hablemitoğlu soyadı var. Toplumda 16 yılda haklılığı tescillenmiş bir karşılığı var. O soyadının bu tarafında da evet bir Şengül var. Ve ben ömrümün son 15 yılını bu Şengül’ün de toplumda karşılık bulabilmesi için geçirdim. İnsanlar profesör olduğum için zengin olduğumu, çalışmadığımı falan düşünüyorlar. Oysa ben 13 yaşımdan beri çalışıyorum. Önceleri yoksul, sonraları orta halli olmuş, çocuklarını

mahalle mekteplerinde okutabilmiş bir ailenin çocuğuyum. Babam kadın terzisiydi onun yanında çalıştım; sabahlara kadar. Eve geldim –annem çok hastalanan bir kadındı- anneme çalıştım. Ailemin geldiği kültürde çocuklar iş yapar. Ücretsiz aile iş gücü... Cumhuriyet olmasaydı şimdi başka bir yerdeydim; belki de koca şiddetinden ölüp gitmiştim çoktan! Şimdi akademisyen kimliğim var, o çerçevede yapmam gereken her şeyi yapıyorum. “Şengül”, o hayatı son derece seven, başına gelenleri reddetmeyip her zaman kabul eden, yaşadığı travmadan sonra günlük dertlerle dertlenmemeyi, karşısına çıkan olayları “Ne olacak çözeriz, bizim için her şey” diye karşılamayı öğrenmiş biri... Söylemeye çalıştığım, ben sadece öldürülmüş birinin eşi değilim. Geride kalan olarak yapmam gerekenleri yapıyorum ama sadece geride kalan değilim."

"TEK MAHALLEM TÜRKİYE"

Hangi mahallede oturuyor Şengül?

"Bir tane mahallem var benim o da Türkiye. Bir tane sıfatım var: Türk vatandaşıyım. Bu ülkenin değerlerine inanıyorum. Laik demokratik hukuk devleti çok önemli; kadın olarak başka bir iklimde yaşamamıza imkan yok. Bu ülkenin bir çalışanıyım. Katma değer sağlamak için çalışıyorum"

+seng+-l1-002.jpg

DEZAVANTAJLI KESİMLERİN SESİ OLACAĞIM

"Şengül Hablemitoğlu, İYİ Parti’nin İzmir adayı; üstelik de en iddialı bölgeden, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında aday gösterdi onu partisi.

İlk bakışta “Karşıyaka seçmenine hitaben” oradaymış gibi dursa da onun derdi İzmir’in kırsalına ulaşmak aslında. Özellikle iki ilçeyi çok önemsiyor:

Aliağa ve Kiraz."

Soruyorum haliyle:

Neden?

"Sosyal projeye çok ihtiyaçları var. Oralarda üreten kadınlar var. Merkeze uzaklar. “Onlarla ne yapabiliriz”i konuşacağız; harekete geçirmek için ne yapabiliriz. Aliağa’da büyük bir cezaevi yapılmış, keşke izin verseler de İYİ Parti olarak oradaki kadınları ziyaret edebilsek mesela..."

"KAYYUM 'KADIN SIĞINMA EVİ'Nİ NEDEN KAPATIR"

En çok kadınlar için yapabileceklerini, yapmak istediklerini sıralarken heyecanlanıyor; biri bitmeden diğer soruna, diğer çözüme, diğer hedefe geçiyor:

"TBMM’de Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu vardı. Ne yaptı? Ne çalıştı? Nasıl işlemez hale getirildi iktidar tarafından? Onun işler hale getirilmesi için cengaver gibi çalışmak gerekiyor. Çeşitli komisyonlar var, oralarda yapılacak o kadar çok şey var ki. Bunlar için önümüze set vurulur mu; vurulabilir. Biz de ona göre davranacağız. Beyannamemizde “Kadın Aile ve Çocuk Bakanlığı” var; doğrusu bu. Hükümet yangından mal kaçırır gibi KHK’yla bakanlık adı değiştiriyor, bakanlık birleştiriyor. Aile ve Sosyal Politikalar deyince kadını aileyle görüyorsun, ailenin altına çekiyorsun onun dışında görmüyorsun! Şimdi Aile ve Toplum diyorlar; yine kadın “aile”nin içinde ve “toplum”un dışında!"

İYİ Parti Beyannamesinde dikkat çekici bir yaklaşım vardı; kadın sığınma evleri yerine erkek terapi evleri; uzman gözüyle ne dersiniz?

"Kadın sığınma-yaşam alanları sorunlu. Oralarda kadınların toplu bulunmaları doğru değil. Farklı travmatik yaşamlardan çıkmış kişilerin birbirlerinin travmalarıyla aynı ortamda bulunmaları yanlış. Koşullar hiç iyi değil. Kadınlar gitmek istemiyor. ŞÖNİM’ler var; çoğu kadın buralara yönlendirileceğini bildiği için şiddet mağduru olduğunu bildirmiyor. Sayı da yeterli değil. En çok ihtiyaç duyulan bölgeler doğu, güneydoğu... Ama çok ilginç, kayyum atanan yerlerde kayyumlar ilk buraları kapattı. Neden kadınların ihtiyacı olan yerleri bir bir ortadan kaldırıyorsunuz? OHAL büyük problem. STK’ların çalışmalarını neredeyse durdurdu. Bir de “makbul - makbul olmayan” diye de ayırıyor zaten. O STK’ların önemli bölümü olmasaydı ne çocuk tacizi, ne şiddet görünür hale gelirdi"

"ÇOCUKLARINI KORUYAMIYORSAN ÖL!"

Ve çocuklar:

"Bakanlığın cemaat yurtlarıyla ilgili yaptığı protokollerin hepsinin iptal edilmesi gerekiyor. Bakıma muhtaç, yoksul aile çocuklarını o yurtlara göndermemesi gerekiyor; devlet oradan çekilemez, öyle bir lüksü yok. Çocuklarımızı koruyamıyoruz ötesi var mı! İstediğin kadar sabahlara kadar alnın secdeden kalkmasın, çocuklarını koruyamıyorsan öl! İki arada bir derede evlat edinme yönetmeliğini değiştirdiler; 40 yaş sınırı kalktı. 80 yaşındaki birinin evlat edinmesine izin verebilir misin devlet olarak? Bu yapılabilir bir şey mi? Niye kalktı? Herkes çocuk sahibi olsun diye mi bu kadar masum mu? Yoksa, “Ben devlet olarak bakıma muhtaç çocukları başımdan atayım bir an önce” mi? Hangisi? Çok meşakkatli dikkat gerektiren bir iş bu. Hele istismarın ayyuka çıktığı bir yerde..."

Niçin önlenemiyor “istismar”?

"Aslında Türkiye’nin çocuk koruma istemi var. Olmadığını kim söylüyorsa yalan söylüyor. Bu sistem var ama sen bunu efektif işletmezsen hiçbir faydası olmaz. Sen çocukları korumakla ilgili komisyonu kur, başına getirdiğin insan da şunu söylesin:

Çocuğun olduğu her yerde risk var! Sen bir ön kabulle geliyorsun oraya. Çocuk taciz edilebilir diyorsun. Böyle elbette yol alamayız. Bunları birilerinin net bir şekilde söylemesi gerekiyor. Birilerine ses olmak istiyorum."

"İSTİSMARI 'KÜLTÜR'E DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞANLAR VAR"

Şiddetin, tacizin, istismarın bu kadar görünür hale gelmesinin normalleştirici, kanıksatan hatta teşvik edici bir etkisi yok mu peki?

"Nasıl tekrarladığımızla çok ilişkili. Pedofili insanlar için, çocuğa cinsel dürtüsü olan insanlar için çok fazla görünür, konuşulur olması teşvik edici oluyor, güdülüyor... Çok hassas, yabana atılacak ‘ya işte haberini yaptık’ denilecek mesele değil. Çocuk cinsel istismarı var bu ülkede; ama ensest olarak, ama başka türlü pedofililer olarak var. Bunun da nedenleri var. Bizim oluş şeklini değil cezalandırılmaları konuşmamız gerekli. Takipçisi olunacağının söylenmesi gerekiyor. Çocukla ilgili kısmında çok hassas dil kullanılması gerekiyor. Çok olmasının birtakım nedenleri var; biri “dil”. Kadının konumuyla ilgili devletin bir dili var. Annelikle ilgili bir dili var. Kadın bedeniyle ilgili dili var. Hiç bitmeyen kadın üzerinden mağduriyet söylemi var.

Bu bir kültür değil ama kültüre dönüşmesini sağlayanlar, kültürmüş gibi benimsenmesi için çaba sarf edenler oldu. Niye toplumda herkes kabadayı? Niye bir erkeğin kabadayı olması gerektiğini düşünüyorlar? Niye öfkeli olma ihtiyacı duyuyorlar? Toplumun önüne ne olarak çıktığınız çok önemli...Geçen bir kadın gazetecinin dediği gibi “üsttencilik” değil bu... Model olmak zorundayız. Öykünüyor insanlar. Bana yüzlerce genç kız mesaj atıyor “sizin gibi olmak istiyorum” diyor... Böyle bir sorumluluğumuz var; benim gibi pek çok kadına, erkeğe bakan genç var.. Öyle “hot höt”le mi model mi olacağız? 21. Yüzyıldayız insaf!"

Artık resmen aday olduğunuza ve sahaya çıktığınıza göre seçmene mesaj vermeye de başlamışsınızdır herhalde...

"Beyannamemizde “Kamuda mülakatı kaldırma” sözü var. Bu en çok kadınların işine yarayacak; mülakatta hemen elenenler kadınlar. Sığınma evleri çok önemli. Benim uzmanlık alanım kadın, çocuk, yaşlı; bütün dezavantajlı kesimler için her tarafta ses olacağım. AKP’nin bunca yıllık iktidarının gücü kadınlardan geliyor ama bu kadınlar

AKP siyasetinin işçi arısı kadınlar. Orada da siyaset farklı işlemiyor; bir kısmı kocasının, kardeşinin ismiyle oradalar... Çok parlak, heyecanla başlayan sosyal yardım ve destek projeleri başka bir şeye evrildi; iktidarın hayırseverliği gibi yapıyorlar. Bunun böyle olmadığını anlatacağız. Bu yardımlar hak ama AKP “biz varsak alırsınız” diye bağımlı hale getiriyor; bu yalanı anlatacağız.."