Hak...

Bu sütunda çıkan en son cümlemiz şu idi: "Tecdîd-i gayret için izne muhtaç nefis." İzin bitti. Yeni bir aşk ve yeni bir şevkle hak, adalet ve ihlas mücadelemize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bana sorarsanız bir kitap bir risale için yazılır, bir risale bir cümle için, bir cümle de bir kelime için... Bütün yazıp söylediklerimizi bir kelimeye irca edebilirsiniz: Hak...

Hak her şeydir ve her şeyin üstündedir. Atalarımız boşuna "Hak deyince akan sular durur" dememiş. Hakka ve adalete ihlasla uyabilsek kimsenin kimseye bir diyeceği kalmaz.

"Hakk"ın zıddı "bâtıl"dır. "Boş, hakikate mugayir şey" demek olan "bâtıl", hakikat karşısında -güneşin karı eritmesi misali- erir, yok olur. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de "Hak geldi, bâtıl zâil oldu" buyurulmaktadır. Buradaki "hak",  İslâm'dır. İslâm; hak, adalet, doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik demektir. "Bâtıl"sa; haksızlık, kötülük ve çirkinliktir. Ancak, bu noktada dikkat edilmesi gereken bir husus var: İnsanlar aklına ve vicdanına değil de, nefsine ve hevâsına uyarsa "bâtıl", "hak" sûretinde görünerek kişileri yanıltabilir. Nâbî doğru söylüyor:

"Bâtıl hemîşe bâtıl u bîhûdedir velî//Müşkil budur ki sûret-i hakdan zuhûr ide." Düşmandan niye korkalım, düşman düşmandır. Tedbirimizi ona göre alırız. Tehlikeli olan, dost kılığına girmiş düşmandır.

Hak deyince akla ilk gelmesi gereken elbette kul hakkıdır ki üzerinde ne kadar durulsa azdır. Allah gafûrdur, rahîmdir. Kendine karşı yapılan günahları affeder. Fakat kul hakkına karışmaz. İmam-ı Rabbânî'nin ifadesiyle; bir kimse peygamberlerin yaptığı ibadetleri aynen yapsa bile, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe cennete giremez...

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerin, devlet malına (beytü'l-mâl) el uzatanların vay haline...

Şair ne güzel ifade etmiş:

"Bulmaz halâs sâika-i intikâmdan//Tahrîb eden hukûk-ı ibâdı, harâb olur." (Kul hakkı yiyenler yıldırım çarpmışçasına perişan olmaktan yakalarını kurtaramazlar.)

Bizim kültürümüzde en büyük cihat, zâlim bir hükümdara hakkı ihtar etmektir. Yine biz inanırız ki haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Dilsiz şeytanların çoğunlukta olduğu bir toplumda hak, adalet hak getire.

Şöyle dönüp yakın geçmişimize baktığımızda, başımıza ne geldiyse haktan hukuktan ayrılmış olduğumuz için yahut haksızlıklara boyun eğip sessiz kaldığımız için gelmiş olduğunu görürüz. İçtimâî hastalıkların en başında "neme lazımcılık" geldiğini bu millet nasıl unuttu?

Mehmet Akif'in "Safahat"ta çizmiş olduğu idealist insan tipinden ortada eser var mı? 

"Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem//Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem//Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam//Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam//Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım//Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım."

Hani çiğnenmek pahasına hakkı tutup kaldıracak babayiğitler? Nerede haksız hükümdara hakkı ihtar ederek gerekirse şühedâ defterinin en başında yer almaya talip mücahitler!.. Heyhât!

Son söz Âşık Paşa'nın:

"Dünyada hiç nesneye aldanma//Hakdan başka nesneye bağlanma."

Hepimizin kulağına küpe olması dileklerimle...

Yazarın Diğer Yazıları