Hak edilmemiş bayram!

Yine bayram geldi Müslümanlara!..

Daha dün masum çocukları Yemen'de, yine bir başka Müslümanın attığı roketle vurulan Müslümanlara!..

Ne bayram ama!.. Sırtlarında bebekleriyle, tel örgüleri aşıp, diktatörleri, savaşları, yıkımları geride bırakarak, 'gâvur'a sığınmaya çalışan Müslümanlara!..

Bayram geldi, yeryüzünde kendi kurbanlığını fark etmeyip, kurban bayramı yapmaya çalışan Müslümanlara!..

Afganistan'da bir düğünde havadan 'yanlışlık'la vurulan yavrularını yan yana battaniyelere sarıp, topluca toprağa veren Müslümanlara!..

Başkalarının cezasını çekmek zorunda kalan ve Ege'de, Meriç'te bebekleriyle birlikte ceset ceset kıyıya vuran Müslümanlara!..

Emperyal çizmelerin altında ezilmiş, en yakınları katledilmiş, tecavüze uğramış, kıyımdan geçirilmiş Iraklı Müslümanlara!.. Vatanı gaspedilmek istenen Türkmenlere!..

Zalim, silahlarıyla vurdukça bütün renkleri solan ve enkazların altından çıkabilirse sadece gri çıkan Suriyeli Müslümanlara!..

Bir pirinç tanesi için yol gözleyen Somalili Müslümanlara, susuzluktan kırılan Nijerli Müslümanlara!..

Dünyanın en mazlum topluluklarından olan Doğu Türkistan Türklerine, zulme karşı yalnızlıktan ve yorgunluktan bitap düşmüş Müslümanlara!..

Yeryüzünde huzur bulduğu coğrafya her geçen gün metrekare metrekare  azalan Müslümanlara!..

***

Nasıl tekrar tekrar hatırlatmadan geçebiliriz:

Ne güzel olurdu bayram deyince, aklımıza önce lunaparklar, atlıkarıncalar, akşamdan yastığın kenarına koyulan yeni ayakkabılar gelse... Ya da Mehmet Akif'in bahsettiği Fatih'teki çadıra 'Caponya'dan gelen insan suratlı bir canavar'ı... Olmuyor işte... O çocuklar geliyor akla, o çocuklar... "İslâm topraklarının mazlum ve mâsum çocukları... Can taşımaz onlar, savaş zayiatıdırlar sadece, kırılan kapı, delinen yol, yıkılan köprü gibi... Kadrajın içinde, ağzında emzikle enkazdan çıkarılan bir ölü bebek veya tek battaniyenin üzerine yan yana yatırılmış ve kanları birbirine karışmış beş kardeş enstantanesidir... O kadar..."

Müslümanlar olarak bayramları hak etmiyoruz... Bir ağabeyimiz 'millî kimlik' deyince, 'hak edilmiş vatan toprağı'nı birinci şart koşar... Galiba 'bayram' yapabilmenin de birinci şartı o bayramı hak etmek olmalı... İslâm coğrafyasına hâkim olan trajediyi gördükçe o soru aklımıza nasıl gelmesin?  "Yeryüzünün yetimlerini Hasan'dan Hüseyin'den ayırmayan Allah rasûlüydü o... Günümüzde yaşanan korkunç çelişkiye şahit olsaydı, iktidarlarını yeryüzünün tiranlarıyla paylaşanları, hatta iktidarlarını onlara borçlu olanları, kendi tahtlarını teminat altında tutabilmek için yeraltı zenginliklerini, Müslümanların yaralarını sarmak dururken, çok uluslu küresel firavunlara peşkeş çekenleri görseydi ne yapardı acaba?"

Oysa ne kadar isterdik, bayram yazısı veya mesajı gönderirken 'bu bayramın neşemize neşe katması'nı dilemeyi!.. Olmuyor işte... Yine orada takılıyor insan:  "Bedelini masum çocukların da ödediği bir sefillik çağıdır bu... Robinson'ların yanında 'Cuma'sın sen, Cuma kal' çağrısına itirazsız uyanların çağı... Kral görünümlü 'imtiyazlı zengin köleler', kurtarıcı devlet başkanı görünümlü 'diktatörler' veya demokratik rejiminin cumhurbaşkanı veya başbakanı görünümlü 'genel valiler'... Küçük istisnalar dışında İslâm coğrafyasındaki idarî yapının özeti bu... Bu mutsuz insanlar ikliminde, hangi bayramdan, hangi neşeden, hangi coşkudan, hangi tattan söz edebiliriz?"

O plastik mesajlarla kutlanan bayram, hak edilmiş bayram değildir Müslümanlar için!.. Annelerini babaların nedenini bilmedikleri savaşlarda kaybetmiş çocuklar için, birbirine tutunarak geçirilen bir ilkel mülteci çadırıysa hayat... Ve bu hayat anneleri işgalcilerin cezaevlerinde tecavüze uğramış çocukların da hayatıysa eğer...  'Bir tarağın dişleri' gibi olması emredilenler bu bayramları gerçekten hak etmiş oluyorlar mı?

Zilletten kurtulmuş, izzete kavuşmuş biçimde, hak edilmiş bayramlarda buluşmak, görüşmek ve yazışmak dileğiyle... Zalimin ateşiyle kardeşi bu bayramı görememiş, kendisi de bir dahaki bayramı göremeyecek olan mazlum ve mâsum çocuklar adına bayramımız mübarek olsun!..

Yazarın Diğer Yazıları