Hakikate Sansürle Ulaşılamaz
Bir yılı aşkın süre çıkarılan, kamuoyunda sansür yasası veya dezenformasyonla mücadele yasası olarak bilinen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu içeren yasayı uzun süre tartışmıştık. Amaç, görünürde yanlış bilginin yayılmasını engellemekti ama yasanın en çok etkilediği gruplardan biri, bilim yuvası olan üniversitelerimizde çalışan akademisyenler oldu.
Engellenmek istenen yanıltıcı bilgi mi, uyandırıcı bilgi mi diye o zaman da sormuştuk; neticede gördük ki, iktidarın mücadelesi yanlış bilgiyle değil, bilginin bizzat kendisiyle oldu.
TÜİK tarafından açıklanan bilgilerin doğru kabul edilmesini isteyen, ısrarcı ve rasyonel olmayan politikalarla ekonomiyi içinden çıkılmaz hâle getiren iktidarın “gerçekten doğru” olan bilginin yayılmasını isteyip istemediğine dair endişelerimizde -ne yazık ki- haklı çıktık.
Neticede, herhangi bir art niyet taşımayan pek çok kişinin getirilen bu muğlak düzenlemeyle mağdur edildiğini gördük.
AYM’deki dengeler
Hatırlarsanız, söz konusu yasa, AYM’nin önüne gelmiş ve oy çokluğuyla “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna 1 ile 3 yıl arasında hapis cezası getiren düzenlemenin iptali talebi reddedilmişti.
9’a karşı mevcut Başkan Zühtü Arslan’ın da aralarında bulunduğu 6 üyenin katılmadığı bu karara dair gerekçe yayınlandı.
Burada, müstakbel başkan olacağı konuşulan İrfan Fidan’ın iptal kararını reddeden 9 üyeden biri olduğunu da belirteyim.
Geçtiğimiz günlerde “AYM’yi bu hâle kimler getirdi?” başlıklı yazımda, AYM’de, Erdoğan’ın ataması olmaksızın göreve gelen beş üye bulunduğunu yazmıştım. Rıdvan Güleç dışında, bu beş üyenin dördünü oluşturan Engin Yıldırım, Muhammed Emin Kuz, Hasan Tahsin Gökcan ve Zühtü Arslan, iptal kararı yönünde oy kullanan altı üyenin arasında.
Kuz ve Arslan’ın da görev sürelerinin bu yıl içinde sona ereceğini yeniden hatırlatayım.
Özetle, AYM’deki -çok yakında değişecek olan- bu dengeler, önümüzdeki günlerde, ne türden kararlarla karşılaşacağımızın da göstergesi.
Halkı yanıltıcı bilgiyi yayma suçu
Oy çokluğuyla iptali istenen düzenlemenin kanunilik şartlarını taşıdığını belirten karara muhalefet eden Başkan Arslan’ın şerh düştüğü şu ifadelere dikkat çekmek gerek.
Arslan, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun unsurları ve suçun oluşması için aranan saik açısından tamamen soyut ve yoruma açık olduğunu belirtmekle birlikte; ifade hürriyetinin kapsamında hoşa gitmeyen, toplumun bir kesimi için şok edici sözlerin de bulunduğunu, davaya konu olan kuralın bu türden hoşa gitmeyen bilgilerin de “gerçeğe aykırı” olduğu gerekçesiyle paylaşılmasını engellemeye ve bu hususta caydırıcı bir işlev görmeye elverişli olacağını vurgularken şu ifadeleri de şerh düşüyor:
“Unutmamak gerekir ki, tarih boyunca düşünceyi bastıranların, en büyük gerekçesi ‘gerçek’ iddiası olmuştur. ‘Hakikatin’ sihirli küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hakikat düşmanı’ veya ‘sapkın’ olmakla suçlayabilmişlerdir.”
Arslan’ın bu ifadelerine tamamıyla katılmakla birlikte, şunu da eklemek isterim:
Hakikate ulaşmak, ancak özgür bir tartışma ortamının sağlanmasıyla mümkün olabilir.
Devlet, doğru bilginin ortaya çıkmasını ve yayılmasını istiyorsa, bizi doğru bilgiye ulaştıracak bilimsel tartışmalara zemin hazırlamalıdır. Hakikate, hoşa gitmeyen bilgilerin sansürlenmesiyle değil, her türlü fikrin ortaya konularak, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmesiyle ulaşılabilir.