Hâkim-i Tıb

İlmin sonsuzluğu konusundaki meşhur, "Bildim ve anladım ki, hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılmamıştır" sözü Batı'da "Avicenna" olarak bilinen İbn-i Sina'ya ait. İslam dünyasının bilim insanları denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan İbn-i Sina, Avrupa'da da oldukça ünlü bir isim. Batı kaynaklarında "Hâkim-i Tıb", diğer bir deyişle "Hekimlerin Piri ve Hükümdarı" olarak tanıtılıyor.

Geçtiğimiz günlerde 2013 tarihli Alman yapımı "The physician (İbni Sina: Hekim)" filmini izledim. Neticede bir belgesel değil de film olması nedeniyle, elbette ki tarihsel gerçeklik beklentim yoktu. Fakat birçok açıdan oryantalist ögeler taşıyan bu filmde, İbn-i Sina'nın Müslüman oluşunun hiç vurgulanmaması; otopsi yapamamış gibi gösterilmesi ve tıp bilimi dışındaki birçok alanda da ilim dünyasına öncülük ettiğinin belirtilmemesi beni İbn-i Sina hakkında yazmaya itti. Hazır, "17-23 Ağustos İbn-i Sina Haftası"nda iken de başlıyorum anlatmaya...

İbn-i Sina, 17 Ağustos 980 yılında bugün Özbekistan olarak anılan Türkistan'ın Buhara şehri yakınlarında doğmuş önemli bir bilim insanı. Çoğunluğu tıp bilimi üzerine olsa da, felsefe, astronomi, mantık, kimya, geometri ve müzik gibi birçok alanda çalışmalar yapmış ve bu alanların her birinde önemli gelişmeler sağlamıştır.

İbn-i Sina aynı zamanda verimli bir yazar olup, 57 yıllık ömrüne (130'unun kendisine ait olduğu kesin olarak bilinen) 250 civarında eser sığdırmıştır.

İslam dünyasının yanı sıra Avrupa'da da ün sahibi olmasının bir nedeni de ansiklopedi tarzında yazılan "El Kanun Fi't Tıb(Tıbbın Kanunu)" isimli 5 ciltten oluşan eseridir. Bu tıp kitabının en önemli özelliği İbn-i Sina'nın yaptığı otopsiler sonucunda edindiği gerçek anatomi bilgilerine yer vermesidir. Kendi gözlem ve deneyleri sonucu hazırladığı bu eser, hem İslam dünyasında hem Avrupa'da asırlarca tıp eğitiminde kullanılmıştır.

Tıp tarihi, birçok hastalığın teşhisini İbn-i Sina'ya borçludur. Tetanos ve tüberküloz gibi birçok hastalığı doğru olarak tanımlamış, dolaşım sistemi, şeker hastalığının tespiti, ameliyat sırasında acıyı azaltmak için afyon vb. maddelerden uyuşturucu ilaç elde edilmesi, bazı paraziter hastalıkların keşfi tıp bilimine kazandırdıklarından yalnızca birkaç tanesidir. Havayı zararlı maddelerden temizleme fikrini bulan; içme sularının mikroplardan arıtılması için modern usulleri ilk defa uygulayan yine İbn-i Sina'dır. Bugün Batı eczacılığına mal edilen 700 küsür ilacı "El Kanun Fi't Tıb" adlı eserinde tespit etmiştir.

Müziği matematiğin dördüncü bölümü olarak nitelendiren İbn-i Sina, ruh hastalıklarının müzik ile tedavi edilebileceğini ileri sürmüş ve bu yöndeki çalışmalarında birçok başarı sağlamıştır.

İbn-i Sina'nın İran'dan Batı'ya yayılan ününün tek sebebi tıp alanındaki başarıları değildi elbet...

Jeoloji konusunda da çağının çok daha ilerisinde buluşlar yapmış, dağ ve taşların oluşumunu açıklamış ve bu alandaki ilgisiyle de "jeolojinin babası" olarak adlandırılmıştır.

İbn-i Sina felsefe ile de yakından ilgilenmiş, bu alanda da saygınlık kazanmıştır. İslam dünyasının önemli filozoflarından olan İbn-i Sina; El-Kindi, El-Farabi ve İbn-i Rüşd ile birlikte dört Aristotelesçi İslam filozofundan biridir.

Ayrıca İbn-i Sina, metafizik konularında karşısına çıkan bir zorluğun üstesinden gelip başarıya ulaştığında Mevlâ'ya şükretmek için secdelere kapanıp sadaka dağıtan, (şimdilerde kimilerince aksi iddia edilse de) dindar bir alimdir.

Tıptan felsefeye birbirinden farklı birçok alanda büyük başarılara imza atan İbn-i Sina'nın bu bilgeliği onu okuyan, tanıyan herkesi kendine hayran bırakıyor. 1037 yılında vefat eden ancak çok yönlü kişiliği ve başarıları nedeniyle bugün hâlâ hakkında konuştuğumuz İbn-i Sina'ya ait bir söz ile yazıma başlamıştım, yine ona ait başka bir söz ile de son veriyorum: "Kapkara toprağın derinliklerinden Zühal yıldızına kadar evrende karşılaştığım tüm sorunları çözdüm. Tüm bağlar çözülmüş yalnız biri kalmıştı geriye, o da ölümün bağıydı işte."

Yazarın Diğer Yazıları