Hakkını helal etmeyince tazminatını cenazede aldı







1950-1960 yıllarına kadar gazetelerde çalışan yazar ve muhabirler ile çalışanlara  sadece ay başında ücret ve maaşları verilir, ne ikramiye, ne de fazla mesai diye bir şey bilinmezdi. Hele emekli tazminatı alan yok gibiydi.
Gazete başyazarları ayni zamanda sahibi durumundaydı. Bunların pek çoğu da gazetesindeki birkaç köşe (fıkra) yazarı dışında çalışanlarını ve muhabirlerini tanımazdı bile. Ancak önemli bir kişisel işi olduğu takdirde muhatap olup odasına çağırır, talimat verircesine o işin bitirilmesini isterdi.
Açıkçası, gazete sahibi bir patrondu... Tipini beğenmediği veya gazetede en ufak bir yanlışlık yapanı, hatta hatır gönül sahibi birisinin menfaatini etkileyen bir haber çıkmışsa onun sorumlusunun işten çıkartırdı. Bu da Müessese Müdürüne verdiği talimatla yerine getirilirdi.
Gazete sayısı az, dergiler ise satış bakımından ancak kendilerini kurtarabilecek durumda olduklarından çalışanların sayısı da ona göre kısıtlıydı. Yıllarını bu mesleğe vermiş olanlardan çok sayıda kişi işsiz kalmıştı. Perişan duruma düşmüş olanlar da vardı.
Son Telgraf ve Gece Postası adlı gazetelerin sahip ve başyazarı Etem İzzet Benice’nin sabah gazeteye geldiğinden, saat 16:00’da ayrılacağı zamana kadar devamlı temasta olduğu tek kişi Müessese Müdürü Hüsnü Bey idi. Gün boyunca elinde evraklarla 30-40 kez patronun odasının kapısını tıklatarak giren Müessese Müdürü Hüsnü bey, başta para olmak üzere, çalışanların işten çıkarılma, işe alınma işlerine kadar gazetenin tüm yetkilisi olarak tanınırdı. Bu durum, diğer günlük gazetelerde de aynen böyleydi. “İdare Müdürü” olarak tanınan bu kişilerle çalışanların arası daima “Iimoni” olurdu. Hüsnü Akkoyunlu’nun tek beğenilen takdir edilen yönü, maaşların her ayın 1’inde düzenli ödeme sistemiydi. Ben çalıştığım 18 yıl süresince bir tek ay bu iş aksamadan yerine getirilmişti.
Hüsnü Bey’in en sevilmeyen özelliği ise kraldan ziyade, kralcı oluşu idi. Gazetede çalışanların yaptığı hiçbir masrafı kabul etmezdi. O yıllarda, Belediye Başkanlığı’nca, basın kartı olmayan muhabirlerin kullanmaları için tramvay, tünel, vapur, trenlerde seyahat için ikişer adet serbest kart verilirdi. Hüsnü Bey bu serbest kartların birisini, Etem İzzet Bey’e verirken, diğerini de kendine alırdı. Halbuki ikisinin de Basın Kartı vardı.
İstihbarat Şefi Kemal Sülker, kaç kez tek serbest kartın yetmediğini hem şifahen, hem de yazılı olarak bildirmişse de ikinci serbest kart hiç verilmedi. Göreve gidenlerin tramvay ve vapur bilet paraları ile telefon paraları da ödenmez, Kemal Sülker ve muhabirlerin cebinden çıkardı. Patrona yapılan başvuralar da sonuçsuz kalmıştı. O da serbest kartı hizmetçisine veya gönlünce istediğine verirdi.
Etem İzzet Benice rahatsızlanıp kızı Elçin hanım da, Londra Büyükelçisi Rahmi Gümrükçüoğlu ile evlenince iki gazete de kapandı. Müessese Müdürü Hüsnü Bey de yaşlanmıştı. Bir süre sonra hastalanıp vefat edince çalışanlardan Kemal Sülker başta olmak üzere, Kemal Ilıcak, Sadettin Çulcu ve ben cenazesinde bulunmak üzere Şişli Camiine gittik.
Bir süre önce aramızdan ayrılan Yahya Eskişehirli Hoca, tabutun başında duasını yapmadan önce Hüsnü Bey’i öven konuşmada bulundu. Konuşmasının sonunda cemaatten helallik isteyince arka sıralardan yüksek bir ses:
“- Helal etmiyorum!”
Bunun üzerini Hoca da durdu, sakin bir sesle helallik talebini tekrarlayınca, hepimizin başı arkada ses sahibini ararken, Kemal Ilıcak kulağıma; “- Şef  Kemal Sülker bu... Hüsnü Bey’le tazminatı eksik verince, mahkemelik olmuşlardı” dedi.
Helallik de ısrar edilmesi üzerine, Hoca, duruma bir açıklık getirip uzlaşma çağrısı yaptı; “-Mevtanın ruhu rahatsız olmasın, varislerle, bey anlaşınız” dedi.
Tabut başındakiler safta cemaat bekliyoruz. Biraz sonra “Anlaşma oldu” haberi üzerine hoca da Kemal Sülker’in sessiz kalmasıyla olumlu sonuç alındığına kanaat getirip cenazeyi kaldırdı.
Kemal Sülker, Gece Postası Gazetesi’nden alacağına karşılık, Hüsnü Bey’in varislerinden çek almıştı. Kemal Sülker, DİSK’in beyin takımından olduğu, çalışanların, işçilerin, emekçilerin hakkını daima aramakla tanındığı için, bu konuda da kendi hakkını almakla örnek olmuştu.
Kemal Sülker, başta Kemal Ilıcak olmak üzere çok sayıda gazetecinin yetişmesinde, benim de gelişmemde çok büyük emeği olduğunu hiç unutamam. Ona minnet ve şükranlarımı daima arzetmekten ayrı bir keyif duyarım.
Çok iyi bir gazeteci olduğu kadar iyi insanlığıyla da örnek bir kişiydi. Kendisinden çok şey öğrendim. Önemli bir röportaja veya toplantıya giderken, daima 2-3 minik, yarı parmak boyunda kurşun kalem ile giderdi. Ceketinin sağ yan cebine not tutulacak bir not defteri ve kalemi koyar, gittiği toplantıda yazılması istenmeyen konularla ilgili notları cebinin içindeki bu not defterine minik kalemi ile gizlice yazardı. Sonra o isimler ile durumu, yazısına eklerdi. Ben de bu yöntemi daima denedim, çok yararını gördüm.

Yazarın Diğer Yazıları