Hataların bedelini ödüyoruz...

İçimizde dışımızda kazan kaynıyor. Ve bu kaynayan kazandan sıçrayan çamur ülkemizi yakıyor.

Yeni çatışmaların başlaması an meselesi.

Batı'nın bütün iyilikleri (!) ve bunca mücadeleyi kendisi için yaptığı İsrail yerinde duramıyor. Olayları kaşımamak için, çatışma alanlarına yöneliyor..

Bu arada ABD'nin "toprak bütünlüğünü koruyacağını" söylediği Suriye devlet güçlerine saldırması ise, oldkça anlamlı bulunuyor..

İşte böyle bir ortamda "Türkiye neden Afrin'de" diye sormanın pek anlamı yok. Çünkü her şey Türkiye'nin yanı başında oluyor ve ister istemez çatışmaların yarattığı kıvılcımlar ülkemizin üzerine düşüyor..

Bu sebeple CHP'nin "Afrin'e girmeyelim" önerisi, gerekçesi "şehitler gelmesin" olsa da, amacı ve işleyişi bakımından gereksiz bir tartışmanın başlangıcı olmanın ötesine geçemiyor. Çünkü Afrin, Türkiye topraklarının muhafazası bakımından önem taşıyor. Evet, orada istemesek de şehit vereceğiz. Nitekim veriyoruz da. Lakin Davutoğlu'nun gamsızlığı ve duyarsızlığına rağmen Türkiye (iktidar), Afrin'de aynı zamanda geçmişteki BOP politikalarıyla yaptığı hatalarının bedelini ödüyor. 

Bu da doğru.

Çünkü 2014'e kadar süren ABD-Türkiye koalisyon ortaklığı bağlamında sürdürülen "Arap Baharı" politikalarının bir sonucu olarak Suriye bu hale getirilmiştir.

Muhalifleri eğit donat altında örgütleyen de bu koalisyondu.

Her ne kadar Davutoğlu, "biz yanlış yapmadık" pişkinliğinde olsa da, durum ortadadır. "Biz Esad'a söylemiştik" demek de Davutoğlu'nu haklı göstermez. Esad'a "çekil" derken karşısına da terörle Suriye'yi yıkacak güçleri koymak, sonra da şimdi ABD'nin PYD'ye yaptığı gibi o günkü terör örgütlerine silah ve mühimmat desteği vermek, bir iyi niyet diplomasisi olabilir mi?

Aynı durum Türkiye'nin başına gelse, işbaşındaki hükümet, "iyi, ben teslim oluyorum mu" diyecek?

Kesinlikle hayır..

Dememeli de.

Çünkü işbaşındaki hükümetin meşruluğunu yasalar ve elbette halkın desteği ortaya koyar.

Şimdilerde, "Esad katil. Onunla neden görüşelim" deniliyor.

Türkiye için önemli olan Esad değil ki.. Suriye devleti.. Bize lazım olan bu devletin toprak bütünlüğü. Suriye devletinin egemenliği altındaki topraklarda hükümran olup olmaması önemli olan.

Kim yönetirse yönetsin.. Bana ne?..

Öyle değil mi?

Bu durumda elimizde "katil Esad'dan" başka muhatap yok ise ne yapacağız? Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak için ister istemez, sevsek de sevmesek de Esad'la konuşacağız.

Son haberler doğru ise Esad'ın PKK ve PYD'ye yardım ettiği söyleniyor.

Bakın bu bile onunla görüşmemiz gerektiğini gösteriyor. "Sen bizimle ol,  PKK ve PYD'ye destek verme, biz de senin toprak bütünlüğünü sağlamana yardım edelim" demek zorundayız.

Suriye, güç kazandıktan sonra ortaya çıkan fiili durum tartışılmaya başlandığında eğer Esad yönetimi uluslararası hukuka uymayan, müdahaleler yapmışsa, kısaca suç işlemişse, yol bellidir. Esad yargılanır. Ama şimdi iç politikada siyasetin dilini seçim kazanmak pahasına hakarete dönüştürmeye, uluslararası anlaşmalar ve hukuk varken de Esad'ı (daha yargılanmadan) Türkiye'nin millî çıkarlarına uygunluğuna bakmaksızın dışlayıcı olmaya gerek yoktur. 

İktidar geçmiş hatalardan ders almalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları