Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Hayalimdeki Ankara

Kışın soğuk ve kasvetli günleriyle birlikte yaz aylarına olan özlemim daha da artıyor. Sıcak havaların ve yaz ayının bende ayrı bir yeri var, bir de Ankara’nın. Doğma, büyüme Ankaralıyım. Zihnimde çocukluğumun, yaz akşamları ve eski Ankara’yı buluşturduğumda müthiş bir nostalji belirdi. Ben de bu hafta şöyle bir geçmişe uzanıp Ankara’yı kışın bu soğuk günlerinde sizlerle buluşturmak istedim.

Yaz demek herkesin sokağa dökülmesi demekti şimdilerden daha özel.. Televizyon gazinoları (Popstar) yoktu ya da bilgisayarlar. Eğlence cam kutuya sıkışmamıştı, klima lükstü çok kişi için. Serinlemek için evde oturma yerine bol seçenekli akşam gezileri tercih edilirdi.
Yeşil Vadi, Papazın Bağı, Gençlik Parkı, çay bahçeleri, luna parklar, yazlık sinemalar... Hatta ailece gidilebilecek gazinolar vardı bugün artık olmayan. Ankara’yı dolu dolu yaşayanlar iyi bilir; bir de Kuğulu Park ile beyaz kuğuları Ankaralılar için çok özeldi; henüz yolla ayrılmayan boydan boya bir Kuğulu Park ve yemyeşil... Trafik gürültüsü ve korna sesinin duyulmadığı, çocuk cıvıltısının bol olduğu bir Kuğulu Park.. Ankara’nın her semti dolu doluydu. Esat’ta Karınca, Tunalı Hilmi’nin başında Talip sinemaları hepimizin uğrak yerimizdi. G.M.K Bulvarı’nda Ankara Kuyumcular Çarşısı’nın yerinde Berkant’ın  “Samanyolu”  ile patladığı ve ara ara konserlere de yer veren Büyük Sinema bulunurdu.

Kızılay’da Soysal Han’ın yerinde Ulus Sineması vardı. Bugün ne oldu da sinemalar pasaj ve çarşı oldular. Hatta yaz akşamlarının en keyifli anları açık hava sinemalarında geçerdi Hacettepe semtindeki Çiçek Sineması’nda ceplerimizde fıstık, fındık, tezgahta gazoz ve frigo buz diye bağıran satıcıların arasında film seyredilirdi... Sanat Güneşimiz Zeki Müren Lunapark’ta sahneye çıkardı. Bir zamanlar sanatın da başkentiydi canım Ankara’m... Gönül Yazar, Müzeyyen Senar gibi isimleri Lunapark ya da Göl gazinosunda çok yakından nezih bir ortamda dinlemek mümkündü. O zaman çocuk yaşta olan ben ve benim kuşağım ister Türk, ister Pop, ister Halk müziği olsun böylesi kaliteli bir müzik seçkisiyle buluşma şansını yakalamıştık. Pop müziğinde Cem Karaca, Barış Manço, Nilüfer gibi özel sesler bizim kuşağın vazgeçilmeziydi.

Bugün hasret kaldığımız orkestralar vardı mesela... Yaz akşamlarının yine başka bir vazgeçilmezi D.D.Y. içerisindeki Ankara Gar Gazinosu’ydu. Orhan Sezener, Erol Pekcan orkestraları ve Tuna Ötenel’le jazz müziği Ankaralıların vazgeçilmeziydi. Hatta Açıkhava konserlerinde Beyaz Kelebekler vardı bir zamanlar.

Eski Başkent gazinosu Emel Sayın’dan Zeki Müren’e, Seyyal Taner’den Füsun Önal’a bir çok sanatçıyı ağırlardı.

Herkeste televizyon yoktu, ama radyonun başında dönerdi dünya. Sevim Tanürek, Sevim Tuna, Behiye Aksoy ve niceleri ses verirdi radyodan, taş plaktan. Yusuf Nalkesen’ler, Avni Anıl’lar, Şükrü Tuna’lar vardı klarnetiyle ağlatan. Asalet sıradandı o zamanlar, herkeste bulunurdu. Şimdi her şey var ama asalet yok, eski yazlar yok, destansı öyküler yok. Anılar aynı belki de ama aynı insanlar yok. O yüzden nerde eskiye ait bir ses, bir üşümüşlük duysam, kaybettiklerimizin bir daha asla kazanılmayacak kadar değerli olduğunu düşünüyorum. Anlayacağınız Hababam’lı yıllardı vesselam... Sislerin, sanatın ve Ankara’nın üstüne çökmediği...

Yazarın Diğer Yazıları