'Hayır'ın en önemli avantajı

Kitleler belirsizliği sevmezler, ürkerler, kaçarlar... 'Belirsiz bir geleceğe savrulma' ihtimaliye, kötü bile olsa 'mevcut hâl' arasına sıkıştığında davranış şekli bellidir: Mevcut hâli seçer...

16 Nisan referandumunun kaderini belirleyecek en önemli kriter muhtemelen bu olacak... Seçmenlerin büyük çoğunluğu partiler veya siyasî liderler arasında değil, 'belli olan bugün'le 'belli olmayan yarın' arasında seçim yapacak...

Seçmen davranışları incelendiğinde tam da bu noktada 'hayır' daha avantajlı olduğu ortaya çıkıyor... 2002'den sonra ilk defa roller değişti... Ülkeyi yönetenler ilk defa 'var olan'a değil, soru işaretleriyle dolu 'belirsiz yarın'a çağırıyorlar seçmenleri...

'Evet' verme eğilimindeki kitlelerde bile tereddütler tam aşılabilmiş değil... Çünkü parti/lider taassubu içindeki kemik kitle dışında kalanlar "Karanlığa zar atmak mı iyidir?" yoksa "Mevcut hâli korumak mı?" soruları arasında bocalıyorlar...

Siyasî iktidarın bu tereddütleri aşmak için mevcut hâli sürekli aşağılaması, 'prangalı, gelişmeyi ve istikrarı engelleyici, darbeleri çağırıcı' diye niteleme çabası bir tek sebebe dayanıyor: "Bugünü ne kadar aşağılarsak, yarınla ilgili zihinlerdeki engeller o kadar kolay aşılır..."

Dikkat edilirse, yarınlar için 'evet'i cazip kılmak isteyenler, 'hayır'ın çıkması durumunda sürekli kaostan, gerginlikten, istikrarsızlıktan, Gezi benzeri olaylardan söz ediyorlar... Yarını cazip kılmak için bundan başka propaganda tekniği kalmadı çünkü...

***

Parlamento ne olacak, milletvekilleri ne iş yapacak? Her türlü yetkiye sahip olanlar bizden çok daha fazla yetkiyi neden istiyorlar? Seçtiğimiz 'iyi' öldüğünde yerine bir 'kötü' gelirse, bu kadar yetkiyle ülke ne hâle gelir? O 'kötü'yü kim denetleyecek, kim frenleyecek? Eyalet sistemi mi geliyor? Partiler ve seçim sistemi ne olacak? Yeni sistemin zararları anlaşıldığında geriye nasıl dönülecek, zararların telafisi nasıl mümkün olacak?

İşte bu sorular 'belirsizlik'ten çekinen seçmen grubunun beynini kemiriyor... İşin ilginç yanı, bu sorular arasında gel-git yaşayan seçmenlerin büyük bir kısmı siyasî iktidara oy veriyor ve yarın genel seçim olsa muhtemelen yine verecek ama bu konuda aşılması zor tereddütlere sahip...

İşte bu yüzden "Hiç olmazsa mevcudu koruyalım, yarın bunu da aramak zorunda kalırız" duygusuna hitap eden 'hayır' çizgisi, 'bul karayı, al parayı' düzeyinde seyreden ve büyük riske/belirsizliğe çağıran 'evet' çizgisine göre çok avantajlı...

Kitleler muhafazakârdır... Öncelikle 'mevcudu muhafaza etme'yi tercih ederler... Seçim 'hayır' lehine sonuçlanırsa en büyük etken bu hakikat olacak...

***

Farkındaysanız, daha önceki seçimlere benzer biçimde çok büyük rakamlar uçmuyor havalarda... 'Evet'i savunan sözcüler, önceki kampanyaların ateşine pek sahip değiller... Hem harekete geçirecekleri mekanizmada bir motivasyon eksikliğine şahitler hem de sonuçtan kendileri emin değiller...

Yaptırdıkları araştırma sonuçları istedikleri rakamları vermiyor çünkü... Önceki seçimlerde sonuç bağıra bağıra geliyordu... Siyasî iktidara oy vermeyecek olan bile kimin kazanacağını iyi biliyordu... Bu defa psikoloji öyle değil... Derin bir sessizlik ve şüphe hâkim her tarafta...

Ülkenin içinden geçtiği olağanüstü şartlar irade beyan eden insan sayısını da azalttı... Bu durumda irade beyanlarını da hesaplarken 'evet'e yazılmış ama sandığa yansımayacak 'endişe ve korku' oylarını da hesaplamak gerekiyor...

Hesabı, büyük çoğunluğu iktidar partisine mensup ama 'belirsizliğe sürüklenmek istemeyen' seçmen grubu kesecek... Oradaki fire referandumun kaderini çizecek...

Meclis'te 'bozkurt' işareti yaparak milliyetçi seçmen kitlesindeki ağır fireyi telafi etmeye çalışan bir anlayışın, kendisine destek için atılan 'milliyetçi tweetler'in mürekkebi kurumadan Atatürk Havaalanı'na sözde Kürdistan bayrağı asması -biriktirilen ne varsa- her şeyi berbat etmekle kalmıyor... Bu düalist kimlik, çift kişilikli siyaset, yarınlarla ilgili endişe taşıyan seçmen kitlesinin beynine âdeta çivi çakıyor...

Kitleler 'meçhul'ü sevmez...

Yazarın Diğer Yazıları