Hazır eliniz değmişken...

Orduevleriyle ilgili yapılan düzenlemeler takdire şâyan. Sosyal tesislerdeki yemekhane, kuaför, havuz, plaj vb. yerlerde subaylar, üstsubaylar ve generaller şeklindeki sınıflandırmanın kaldırılması subaylar ve aileleri arasındaki ’kast sistemi’ tartışmalarına umarım bir son verecektir. Birlikte yemek yiyip, çay içen komuta hiyerarşisinin bir diğerini daha iyi anlamaları birçok sorunun çözümü açısından yararlı olabilir. 
Komutanların hazır eli değmişken orduevleri ve diğer sosyal tesislerdeki subay ve astsubay ayrımına da el atmalarında fayda var. İkinci aşamada ise uzman er, onbaşı ve çavuşlar ile astsubaylar arasındaki farklar konusuna değinmeleri güzel olur. Bilindiği gibi astsubaylar, subay orduevlerine önceden olduğu gibi şimdi de giremiyor. Uzman çavuşlar da astsubay orduevlerinin imkânlarından yararlanamıyor. Yeni alınan profesyonel erlerin sosyal statüleri ise henüz çok yeni bir konu...
Elbette makamlar ve görevler arasında bir statü farkı olacaktır. TSK’nın önemli bir generalinin herhangi bir şehre gittiğinde kalacak yer sorunu olmamalıdır. Fakat nasıl ki, askeri hastanelere sivil hasta uygulaması başarılı bir şekilde gerçekleştirildiyse belirli kontenjanlar verilerek bu sorunlar da aşılabilir.
Dinlenme ve tatil imkânlarından daha önemli bir sorun ise muvazzaf erden general kademesine kadar yükselen rütbeler arasındaki dikey geçişlerdir. Mevcut durumda çavuşların astsubay, astsubayların da subay olmaları neredeyse imkânsız. Bir astsubay üstün başarılar gösterse, dışardan üniversite bitirse, birkaç yabancı dil öğrense bile en fazla yüzbaşılığa kadar yükselebiliyor. Oysa hizmetiçi eğitim desteği de verilerek disiplini, zekâsı ve yetenekleri ile çakı gibi asker olan bir çavuş niçin genelkurmay başkanlığına yükselemesin?
Nitekim bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan eski bir astsubaydır. Eğer görevinden ayrılmak zorunda kalmasa en fazla yüzbaşı olabilirdi. Şimdi eskiden korgeneral rütbesine karşılık gelen bir görevi yürütüyor. Bir müddet subaylık da yapmış olan bir astsubay çocuğu olarak askeri atmosferi biliyorum. Okuyucular da rahatlıkla bir empati kurarak anlayabilirler ki; ne kadar çalışsanız ve başarılı olsanız da yükselmeniz imkânsızsa, o işteki motivasyon bir süre sonra kaybolur. Askerliğin ayrı kuralları ve zorlukları olabilir. Ancak kimsenin önü kapatılmamalıdır.
Dünyanın birçok ordusunda yükselmenin yolları herkese açıktır. Osmanlı’da da Yeniçeri ocağındaki bir acemi oğlan gayret gösterirse, Enderun mektebine, oradan da seraskerliğe kadar yükselebiliyordu. Yeniçeri Ocağı’ndan Mimarbaşı Mimar Sinan da yetişebiliyordu, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlığına yapan Damat Rüstem Paşa da. Bu noktadan dikkat edilmesi gereken en önemli husus atamaların yetenek ve liyakat ölçülerine göre gerçekleştirilmesi ve özellikle siyasi torpil yolunun kapatılmasıdır.
Söz bu noktaya gelince subay ve astsubayların rütbede bekleme süresi uygulamasına da değinmek gerekir. Bu konuda TSK’da çok sayıda proje hazırlandı. Fakat nedense arkası getirilemedi. Genelkurmay Başkanı olabilmesi için bir generalin 60 yaşına kadar beklemek zorunda kalması herhalde çok anlamlı bir gerekçe değildir. İsmet İnönü’den sonraki Cumhuriyet döneminin ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak atandığında 44 yaşındaydı ve 23 yıl bu görevi sürdürdü. Bugün niçin olmasın?

Yazarın Diğer Yazıları