Helal ve Tayyip devlet kriterleri!

Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Derneği ile Dünya Helal Vakfı tarafından, İstanbul'da, "9. Uluslararası Helal ve Tayyib Ürünler Konferansı" düzenlendi.

Toplantıda konuşan Güney Afrika İslâm Konseyi Başkanı Sheikh Thafier Najjaar, Müslümanların, Allah'ın emir ve yasaklarını yeryüzünde uygulamakla sorumlu olduğunu belirterek, "Helal ve haram konusundaki titizliğimiz sadece Türklerin, sadece Arapların sorunu ya da tek bir milletin sorunu değil, tüm İslâm âleminin sorunu. Çünkü biz tek bir ümmetiz'' dedi.

Najjaar, ''Bizler Müslümanlar olarak inanıyoruz ki nasıl temiz olmayan pis bir gıda fiziksel sağlığımızı bozarsa, benzer bir şekilde haram olan gıda da ruhi ve manevi sağlığımızı bozmaktadır. Haram gıda ile beslenen kişi gerekli ruhi gelişmeye, ilerlemeye ve manevi dindarlığa sahip olamayacaktır. Bizler Müslümanlar olarak Kur'an'da Allah'ın belirlediği helâl kavramını anlamak için kararlaştırılmış çabayı sarf eden ve adımı atan halifeler olmak zorundayız." diye konuştu.

*** 

İslâm dünyasında "helal" ve "haram" kavramları, sadece yenilecek gıda maddesinin Allah tarafından yasaklanmış olup olmadığı konusuna indirgeniyor. Domuz eti haramdır, dolayısıyla, Müslümanlar ve Yahudiler domuz eti yemez. Türkler, Müslüman olmadan önce de domuz eti yemezdi. Domuz eti yiyen Tunguzları bu sebeple hor görürlerdi.

Fakat Kur'an'daki "helal" ve "haram" kavramları, sadece domuz eti ve benzeri gıdalarla ilgili değildir. Başkalarının hakkını yemek, mesela çalınmış sorularla üniversite veya memuriyet sınavında öne geçmek, herhalde domuz etinden daha iğrençtir.

Yine çalınmış sorularla hâkim, savcı, subay olunan bir ülkede bütün değerler ayaklar altına alınmış değil midir? İşte o hâkim ve savcılar, "askeri vesayeti kaldırıyoruz" diye AKP ile birlikte Türk ordusunun en kıymetli subaylarını harcadı! Şimdi o hâkim ve savcılar kaçacak delik arıyor? Üstelik onlara hesap soranlar da siyasetteki suç ortakları? Adalet bu şekilde mi tecelli edecek? 

Kur'an'da "Aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mallarınızı hâkimlere rüşvet olarak vermeyin." (el-Bakara, 188) deniliyor ama toplumun malı olan mallar, iktidara yakın olanlara peşkeş çekiliyor, ormanlar ve sular bile talan ediliyor. Asıl haram bunlar değil midir?

***

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk, "Mâûn Suresi, iki zulme savaş açıyor, birincisi kamu malları talanı yani ğulûl, ikincisi riyakârlık yani göründüğü gibi olmamak veya olduğu gibi görünmemek. Mâûn Suresi, suçu tanıtırken, 'kamu hak ve imkânlarının yerine ulaşmasına engel olurlar' demekte, kamu malının bizzat gasp veya talanını şart koşmamaktadır. Birileri bizzat çalıp zimmete geçirir, birileri de çalanları koruyup savunur. Onlara zırh ve kalkan olur. Onların yakalanmaması, yargı önüne çıkarılmaması için bin türlü oyun sergiler. Bu koruyucular, genellikle, yönetim mevkilerinde olanlardır." diyordu.

Öztürk, Mâûn suresindeki "Mürai" tiplemesine dikkat çekiyor ve "Bu tip mahlûklar, görünürde inanır; ibadet ve taata devam eder ama riyakârdır, din ve ibadetle sağladığı itibarı halkın malını talan etmek için kullanır." uyarısında bulunuyordu.

Bu itibarla, İslâm ülkelerinin, "helal ve tayyip ürün" üzerinde bu kadar durması zaman kaybıdır. Hangi gıdaların helâl, hangilerinin haram olduğu bellidir.

Asıl mesele, İslâm ülkelerinin hiçbirinin hukuk devleti, dolayısıyla hak devleti olmaması değil midir?

Helâl ve tayyip olan hukuk devletidir, tek adam rejimleri değil!

Yazarın Diğer Yazıları