Herkes anlayacak

Hükümet son günlerde mesai mefhumu tanımadan çalışarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yasalar sevk ediyor. Meclis’e gelen yasalar ise yapılan meydan muharebeleri arasında geçerek onaylanıyor. Bir taraftan yaralılar hastanelere taşınırken, diğer taraftan onaylanan yasaların imzasının mürekkebi kurumadan değişiklikler için tekraren Meclis’e getiriliyor. 
Çıkan yasaları gören halk şaşkın, muhalefet Anayasa Mahkemesi’nin kapısında ve yıllardır girmek için her türlü fedakârlığı göstererek kapısında beklediğimiz AB, müzakereleri durdurmakla tehdit ediyor. Türk lirası yerlerde sürünürken, girdilere yapılan zamlarla halkın beli bükülüyor.
Çıkarılan ve çıkarılmak üzere Meclis’e sevk edilen yasalara bakıldığında, toplumumuzla alay edilircesine sergilenen davranışlar geleceğimizi de yakinen ilgilendiriyor. Yetiştirilmeye çalışan nesillerimiz ise bu yasalar sayesinde araştırmacı ve soruşturmacı olma yerine neme lazımcı ve emre muti insanların oluşturduğu zavallı bir topluluk olmaya doğru götürülüyor.
Bunların yapılması adına ise, geleceğimizin şekillendiricileri olan öğretmen ve öğretim elemanlarının elleri bağlanıp, ağızları bantlanıyor. Çıkarılan ve çıkarılacak yasalar ise buna göre tasarlanıyor.
Yasalarla yapılamayan konularda ise yönetmelik değişikliklerine gidilmek suretiyle istenilen hedefe tez elden varılması düşünülüyor. Bunun en bariz örneği, ocak ayı sonunda yapılan  “Yükseköğretim Kurumları, Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memur Disiplin Yönetmenliği” ile gerçekleştirilmesidir.
Değiştirilen yönetmeliğe göre, söz söyleyen, düşünce açıklayan ve hak arayan üniversite hocalarının ağzına kilit vurulmuş. Hâlbuki geçmişte bu insanlara siyasi partilere üye olmaları serbestiyeti getirilerek ülke meseleleri adına söz söyleme hakkı tanınmıştı. Şimdi ise susturulmaları yönüne gidilmiştir.
Üniversitelerin yönetimlerine atanan yandaşlar vasıtasıyla yeteri kadar kontrol altına alınan öğretim elemanları, bu yönetmelik değişikliği ile memur statüsüne indirilmiştir. Bu da göstermektedir ki herkesin kendileri gibi düşündürerek ve her yaptıklarını alkışlayan faşist bir sistem kurup geleceklerini garanti etme niyetlerini gösteriyor.
Susturulan üniversitelerden ise, yeni ilmi buluşlara imza atmaları ve demokratik nesiller yetiştirmeleri elbette beklenemez. Görülen o ki yapılanlarla da zaten böyle bir beklentinin içinde olunmadığı görülmektedir. 
Meclis’e sunulan yasalardan bir başkası olan MEB yasa taslağına göre ise KPSS sonuçlarına göre alınan öğretmenlerin önce  “aday” öğretmen olacağı, kriterleri ne olduğu belli olmayan performans değerlendirmesi sonucu “aday”  öğretmenlik sınavına alınıp alınmayacağına karar verilmesi ise hiçbir hukuka uymamaktadır. Bu şekliyle olanların bir siyasi kanaate göre oluşacağı düşünülmektedir.
Performans kriterleri sonucu yapılacak olan sözlü sınavın komisyonu bakanlık personeli, diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan personel ile öğretim elemanlarından oluşması da ben ne dersem o yapılır anlamı taşımaktadır. Ortaya çıkan bilgilere bakıldığında ise zaten KPSS’de insanlar fişlenerek sınav kazanmaktadır. Bunun üstüne bir de sayılanların yapılması, bizim istemediğimiz hiç kimse öğretmen olamaz manasına gelmektedir.
Anlaşılan o ki okullarda ve üniversitelerde atanan yöneticiler vasıtasıyla kontrol sağlanmışken, yandaş sendika vasıtasıyla çalışanlar köleliğe mahkûm edilmişken, sesini çıkaranların sürgün ve kıyımla sesleri kesilirken, daha da faşizan baskılara gidilerek ülkenin karanlığa sürüklenmesi ve demokrasi dışına çıkarılmasına hızla yol alınmaktadır.
Bu kadar baskıya ve demokrasi dışı uygulamalara rağmen, bir makam uğruna susan, yapılan zulme ortak olan ve olanları alkışlamak bir eğitimciye hiç mi hiç yakışmıyor. Eğitimci kardeşim; peygamber mesleğinin erbabı olan sizlerin görevi, doğruyu ve sevgiyi öğretmek değil mi? Öyle ise bu boyun eğip gerdan kırmak mesleğe ihanet olmuyor mu?
Yasalar çıkarken, Meclis’te üç beş kişiyle göstermelik temsil edilen partiler, çıkarları uğruna yapılanlara alkış tutan vekiller, unutmayınız ki bir gün siz de oralarda olmayacak halkın arasına ineceksiniz. Geçmişe bakıldığında görüleceği üzere, iktidar partisinin de kapısında yatılıyor, onlardan çıkarlar elde ediliyordu. Şimdi nerede onlar? Bizler onurumuzu kaybettikçe ülke daha çok kaybedecek. Herkes her şeyi hatırlayacak ama o zaman da çok geç olacak.

Yazarın Diğer Yazıları