Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Hikayelerden kıssalar!

Değerli okuyucularımdan Sayın Sedat İşgören bana gönderdiği iletide “Kıssadan Hisseler”in insanın şöyle bir dönüp kendine bakması ve “Ne yapıyorum?” diye kendini sorgulaması açısından önemli olduğunu ve bir çok diğer okuyucumun dillendirdiği gibi bu tarz yazılarımdan keyif duyduğunu belirtmiş. Tüm okuyucularıma öncelikle teşekkür ediyorum.
Bugün yine benzer iki ayrı hikayeyi daha paylaşacağım sizinle. Üç ayrı ders daha çıkaracağız belki hep birlikte. Ya da herkes kendine göre bir şey yakalayacak söylemlerden.

 


1. Hikaye
Baba çok işim var...

 


Baba: Evladım seni çok göresim geldi, nerelerdesin?
Evlat: Baba çok işim var.
--
Baba: Evladım seni arıyorum, ama ulaşamıyorum.
Evlat: Baba toplantılarım var.
--
Baba: Evladım seni bugün yemeğe bekliyoruz.
Evlat: Baba arkadaşlarla önceden yaptığımız bir program var.
--
Baba: Evladım bir sesini duyayım dedim.
Evlat: Babacığım şimdi kapatmak zorundayım, ben seni ararım.
--
Baba: Evladım seni ne zaman göreceğiz?
Evlat: Baba çok işim var, bir ara uğrarım.
----
Baba: Evladım dün gece rüyalarıma girdin, iyi misin?
Evlat: İyiyim baba iyiyim.. Şimdi araba kullanıyorum, seni sonra ararım..
--
Baba : Evladım ne zaman arasam işin var, yoğunsun, seni çok özledim, ne
zaman görüşeceğiz?
Evlat: OF BABA YAAA!!!

 


***

 


Bir zaman sonra evlat babasına telefon eder... Telefonu açan babasının komşusudur.
Evlat: Babamla görüşeceğim, çok işim var, gelemeyeceğimi söyleyecektim.
Komşu: Babanız dün gece vefat etti, son sözleri de “Evladım şimdi iş toplantısındadır, onu rahatsız etmeyin, beni toprağa siz verin” oldu.

 


1. Kıssa:

 


Sevmek ve sevilmek, önemsenmek ve değer vermek ciddi bir ayrıcalıktır. Zaman zaman farkına varmadan hayatın yoğun temposu içerisinde sevdiklerimizi ihmal ediyor, hep sonra diyoruz. Bazen o sonra hiç gelmiyor. Bir de bakıyoruz ki değer verdiklerimiz gitmişler. Paylaşmanın ve sevginin değerini yaşarken bilmeliyiz. Yoksa çok geç olabilir.

 


2. Hikaye
Bir çift takunya...

 


Sultan Süleyman, Fransız elçisini huzura kabul edeceğini bildirmişti. Lakin, sarayın misafirhanesinde ağırlanan elçi, elmas ve sairi ne varsa giysinin üzerinde süs diye taşıyordu.
Sarayda vazifeli zevat, elçinin böyle rüküş bir kılıkla padişahın karşısına çıkmasını önlemek istiyorlardı. Durum padişahın da kulağına gitmişti. Padişah, elçiye refakat ile vazifeli İncili Çavuş’a  “Misafirinize lisan-ı münasiple söyleyin de bana o kılıkta görünmesin” dedi. Bunun üzerine, İncili, sarayda vazifeli zevattan mücevherlerle bezeli bir çift takunya yaptırmalarını rica etti. Adamlar önce bu işe şaştılar, fakat İncili’nin istediğini ona çabucak verdiler.
İncili de takunyaları helaya bıraktı.
Elçi, heladaki, göz kamaştırıcı takunyaları görünce şaştı kaldı. Derhal, İncili’nin yanına varıp hayretini belirtti: “Yazık değil mi, bu elmaslar, pırlantalar heladaki takunyaya konur mu?”
İncili gayet sakin cevapladı:  “Haşmetmeap, mücevherlere asla değer vermez, değer verenleri de pek ciddiye almaz.”
Bunu duyan elçi, ilk iş üzerindeki süslü püslü giysileri çıkarıp sade kıyafetlere büründü. Padişahın huzuruna da öyle çıktı.
Elçinin mütevazı görünüşünden hoşnut olan padişah, bilahare İncili Çavuş’u çağırıp “Bunda nasıl muvaffak oldun bilemiyorum, lakin takdire şayan bir iş yaptın İncili. Dile benden ne dilersen” dedi.
İncili  “Heladaki takunyaları verirseniz, bahtiyar olurum sultanım”  dedi.
Padişah hayrete düşmüştü:  “Heladaki takunyalar mı? Emin misin?”
“Kulunuza yeter de artar bile efendim”  dedi İncili.
Padişah:  “Eh, madem istediğin takunyadır, al tabii ki”  dedi.
Böylece, İncili Çavuş, servet değerindeki takunyaların sahibi oldu.

 


2. Kıssa:

 


Tanrı’nın bize bahşettiği zekamızı kullanırken onunla birlikte iyi niyetimizi de kaybetmemeliyiz. İdare eden de, idare edilen de adil olmalı. Zeki olmanız kadar niyetiniz de önemlidir. Bir şeyleri hallederken başka bir şeyleri de haksızca lehimize çevirmemeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları