Hollanda bir zamanlar cennetti

Tercüman'a transferimde ilk görev yerim yurt dışı baskıları idi. Sayfaları hazırlar, sonra bir yuvarlak boru içine koyar uçakla Frankfurt'a yollardık. Tesislerimiz Zeppelinheim'deydi -adı Neuisenburg oldu-. Burada ayırdığımız yerlere ilanlar yerleştirilir ve baskıya geçilirdi. Dağıtımı bir Alman şirketi yapardı. Nerede Türk varsa Tercüman oradaydı. Avrupa'daki günlük satışımızın 74 bini bulduğu dönemi hatırlarım. 16 temsilciliğimiz vardı. Belçika'dan İngiltere'ye kadar. Tabii en önemli bürolar Almanya'daydı. Berlin'de Cengiz Durmazel, Nürnberg'de Beran Akıncılar, Bonn'da Erdoğan Olcayto, Londra'da Övül Tezişler, Hollanda'da Şadi Tatlı -emekli olup Balıkesir'e yerleşti- gibi pek çok isimle birlikte çalıştım. Frankfurt'taki Doğan Pürsün gibi. İstanbul'da danışmandan geçilmezdi. Örneğin eski milletvekili Sezai Akdağ ve işçi yazarı Refik Sönmezsoy bunlardandı. İşin hamalı olan üç kişiydik. En çalışkanımız ise Oğuz Demircioğlu'ydu. Her ülkeye ve şehirlere bile özel sayfalar hazırlardık. Merhum Demircioğlu tanıdığım en çalışkan insandı. İki tutkusu vardı; "filtresiz sigarası Bafra ve çay". İkisi de elinden ve ağzından hiç düşmezdi. Bununla tek gün izin yapmadan geçirdiğim 3.5 yılı unutamam. Arada İslam Çupi ağabey, elinde bira şişesiyle ziyarete gelirdi. Mevsim yaz ise, beyaz baksırı ile dolaşırdı. Onun benimle dalaşmasını duyan gazete çalışanları o daracık odalarımıza doluşurdu. Servis, akşam otobüsüne dönerdi.

Hava trafiği

Zamanla Frankfurt seyahatleri başladı. Haber değişiklikleri ve baskı koordinasyonu bunu gerektiriyordu. Pek çok defa gittim. Vesileyle  turneye çıkan ünlü ses sanatçılarıyla tanışma imkanım oldu. Neşet Ertaş, Aşık Mahzuni Şerif ve pek isimle aynı sofrayı paylaştım. Ancak Hollanda benim için ayrı yer tutar. Belki de temsilcimiz Şadi Tatlı'nın soyadı gibi ev sahipliğindendi. Ülke insanının sıcakkanlılığı da yabancı konuklara cazip geliyordu.

Bugün kümeslere kadar taktığımız tasarruflu ampullerin ilk tanıtımı bu ülkede yapıldı. Philips'in merkezi Eindhoven'de gerçekleşen organizasyonda Sonesta Hilton dahil epey şaşaalı yerlerde misafir edildik. Sonuçta kafam kadar iki ampulle geri döndüm. Şimdiki miniklerin atasıydı bunlar. Kemal Ilıcak'a verdim. Güvenemedi. "Ya kısa devre yaparsa, yalı yanar" diyerek hiç kullanmadı.

İki gırgır gezi

Hollanda'nın sayfiye şehri Schveningen'de gazetenin konseri vardı. Assolist Nuri Sesigüzel. İstanbul'dan birlikte hareket ettik. Schipol Havaalanı'na gidişimiz maceraydı. THY'nin DC-10'undayız. Hosteslerden biri gurbetçilere inanılmaz kötü davranıyordu. Su isteyene "kapa çeneni" ya da "otur yerine" şeklinde hitap ediyordu. Yanımda oturan Sesigüzel çıldıracak. "Sen karışma, bak ben ona ne yapacağım dedim". Hava bozuk ve sık sık türbülansa giriyoruz. Lanet kadın "kemerlerinizi bağlı tutun" diye bağırıp duruyor. Üstümde kruvaze elbise var. Emniyet kemerini bağlayıp, ceketimi üstünden ilikledim. Nuri ne yaptığımı dikkatle izlemekte. Karşıdan bakan kemeri bağlamadığımı sanacak. Hostes tam yanımdan geçerken ses desibelini en yüksek seviyeye çıkarttı; "Size söylemedim mi, kemerler bağlanacak diye". Ben de gayet sakin, hani sapık teşhircinin pardösüsünün önünü açması örneği ceketimin düğmelerini çözdüm kemeri gösterdim. O kadar ciddi davranıyorum ki Nuri Sesigüzel dayanamadı bastı kahkahayı. Olaya tanık olan diğer yolcular da ona katıldılar. Makaraya gelen hanımefendi kıpkırmızı oldu. Uçak inene kadar bir daha yanıma uğramadı. Sesigüzel'e ne zaman rastlasam hep bu olayı hatırlatır. Hatta bir restoranda müşterilerin bana bakıp güldüklerini gördüm. İçime şüphe düştü. Niye kahkaha atıyorlar diye dikkat ettim. Aralarında Nuri'yi fark ettim. Onlara da anlatmış.

Ünlü yerde

Amsterdam'ın cazibe merkezi "Kırmızı Fenerler Sokağı"na gittik. Hatunların eline Victoria's Secret mankenleri su dökemez. Bazılarının News Week dergisi okumasına şaşırdım. Entel takılıyorlar. Ben gelenleri inceliyorum. Türkleri fark ettim. Birkaç dakika sonra o gruptan bağırtılar başladı; "Hacı, Hacıı". Bazıları "o şişman garıya gitmesin" diye söyleniyor. Biz de meraklanıp, peşlerine takıldık. Ve Hacı alı al moru mor tahmin ettikleri yerden çıktı. Anında gırgırla karışık pataklamaya başladılar.

Pansiyondayız

Uluslararası Lale Festivali zamanı. Bütün dünya orada. Geç kalındığı için hiçbir otelde yer yok. Güç bela bir pansiyon ayarlandı. O kadar temiz ki, şaşırtıcı. Kahvaltıdaki peynirleri sayamadım. İşletmeci ortakları tarif için üç Fatih Ürek desem yeterli. Bunlar Sesigüzel'in bıyıklarına bayıldılar. Nuri de muzur onlarla eğleniyor. Hep beraber gülüyoruz. Ayrılırken o kadar üzüldüler ki ağlayacaklarını zannettim. Hollanda'nın bu dönemlerini yaşadığımdan bugünlerine hayret ediyorum. "Yabancı düşmanları" tarafından yönetilir hale gelmesini bir türlü kabullenemiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları