Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Enes İSLAMOĞULLARI

Enes İSLAMOĞULLARI

Hürriyet

Kelâmın cümlesini bir nefeste ciğerine dolduran bir kelâm; Hürriyet!        Her taşın altında, her ağacın dalında, dağların arasında, gökyüzündeki tüm yıldızlarda hürriyet var...
Lâkin tâlipsen hürriyete bu ülkede,  aradığın hürriyet toprağın üzerinde değil, altında var...
Hürriyetine kavuşmuş bu ülkenin bütün çocuklarına ve bütün hayatlarına selâm 
olsun...  

***

Penceresiz dört duvar var yalnızlığı paylaşan, geceyi çoğaltan bir mumun ışığı...
Parmaklıkları insan kemiklerinden yapılmış zindandan, yalnız renklerinden tanıdığımız mevsime açılan bir kapı var...
Çıplak ayaklarımızın altına serilmiş boylu boyunca toprak, ufkunun sınırı olmayan bir gökyüzü...
Kadınlığından utandırılmış utanmaz bir kadın, cenneti üzerine basamamış bir anne, diri diri toprağa gömülen bir kız çocuğu var...
Ömrünü bir darağacının altında, gölgesinde, ömrünü bir sandalyenin üstünde, tepesinde, ömrünü a’rafta geçiren bir adam var.
Bir çocuk var, cehâletle işlenmiş bir cinâyetin süsü, kadersiz, hiçbir vakit tahayyül edemeyeceği geleceğinden habersiz...
Topraktan yapılmamış eller var, silah var ellerinde, kim bilir kimin ömrüne doğrultmuş cesaretini...
Açlığı iyi bellemiş bir çocuğun çaldığı ekmek, susuzluktan çatlamış dudaklara bir yudum su...
Ne hayra, ne de şerre yorulabilen bir rûya, asırlardır tek bir sabahı bekleyen bir uyku var...
Kırılıp paramparça olmuş bir hâyâl, mâziyi anımsayamayan bir istikbâl var sahipsiz...
Doğacak güneş var, ısınmak için tek umudu güneş olanların en çok beklediği ışık, yürekleri ışıksız aydınlatmaya muktedir güneş var...
Hep bir ağızdan aynı şarkıyı söyleyen kuşlar var aynı çiçeğe, aynı kafesin içinde haps’olunmuş, küçük bir rüzgârla dolacak kanatları...
Güle dönmeye sabırsızlanan bir gonca, sararan yapraklarını dökmeyi bekleyen bir ağaç var yeniden yeşile varmak için...
Bir kayık var suda yüzen, iki tane değil yalnız tek küreği var kayığın, önünde de uçsuz bucaksız bir deniz...
Bir renk var adı mavi, bulutları kendine düşman etmiş göğün göğsünde, balıklara vatan olmuş suyun dibinde...
Bir şehir, sokaklarında ıslık çalınarak gezilmiş bir zaman, hâtıralar var bir şehrin bomboş sokaklarında bırakılmış, sınırları olmayan bir vatan var...
Bembeyaz bir kâğıt var üzerine tek kelime yazmaya cesaret edemediği kimsenin, ortadan ikiye bölünmeyi bekleyen bir kurşun, bir kalem var...
Neler mi var bu ülkede? 
Uğruna canını fedâ ettiğin, kanının karıştığı toprağın üzerinde tüm hâtıraların ayaklar altına alınması, senin canına karşılık gelen toprağın canını alan ellere verilmesi...
Bugünün Başbakanı ve yarının Cumhurbaşkanı tarafından cenâzesine küfrettirilen bir çocuk var...
Sokağın ortasında dövülerek öldürülen üniversite çağında bir genç var...
Bu ülkenin başşehrinin göbeğinde bir kaynak işçisinin kafasına kurşun sıkıp hâlâ elini kolunu sallaya sallaya gezen bir polis var...
Otuz beş sene evvelin cellâtlarından canını kurtarmış fakat bugünün cellâtlarının tasmasını elinde tuttuğu köpeklerin elinde can vermiş bir adam var...
Canını kurtarmak için her türlü sefil ilişkiye râzı olacak bir hâldeyken, bizzat devletin eliyle itibar kazandırılarak siyâsetin belirleyici aktörü hâline getirilip can bulmuş bir kâtil var...
Bizzat ülkenin yöneticileri tarafından ‘kaza ve kader çukuru’na defnedilmiş 
301 madenci var...

***

Kelâmın cümlesini bir nefeste ciğerine dolduran bir kelâm; Hürriyet!
Her taşın altında, her ağacın dalında, dağların arasında, gökyüzündeki tüm yıldızlarda hürriyet var...
Lâkin tâlipsen hürriyete bu ülkede,  aradığın hürriyet toprağın üzerinde değil, altında var...
Hürriyetine kavuşmuş bu ülkenin bütün çocuklarına ve bütün hayatlarına selâm 
olsun...  

Yazarın Diğer Yazıları