Hüzünlü Sonbahar

Yıl 1938, saat 09’u 5 geçe İstanbul Dolmabahçe’de Atatürk hayata veda etmişti. İstanbul Dolmabahçe Sarayı o sabah hüzünle dolmuştu. Tüm yurdu ve dünyayı yasa boğmuştu Atamızın ölümü… “Mavi gözlü dev” çok sevdiği ülkesine ve halkına veda etmişti. O’nun vefatı dış basında da geniş yankı bulmuştu. Dünya manşetleri üzgün ve övgü dolu sözlerle atılmıştı. Fransız basınında atılan bir manşeti sizlerle paylaşmak istiyorum. “Tarih çok büyükler gördü. İskender’i, Napolyon’ları, Washington’ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.” Atatürk sadece Türkiye için değil, dünya için de büyük bir kayıp olmuştu. Atamızın bize bıraktığı en büyük mirası olan Cumhuriyet’imizin 100. yılı bile İsrail-Filistin savaşının gölgesinde kalarak kutlayamadık. Oysaki devlet ve millet tek yumruk olup Cumhuriyetimizin 100. Yılını büyük bir coşkuyla kutlayarak, barış güvercinlerini uçurup hamaset yerine dünyaya barış mesajlarını vermeliydik.

MİNNET VE ÖZLEMLE ANIYORUZ

Her sonbahar ayına girdiğimizde bir hüzün sarıyor bizi. Hele aylardan Kasım olunca bu hüzün daha da büyüyor. Hüzün, gurur ve bazen ise incitici duygulara bürünüyoruz adeta. Bize bu cennet vatanı ve onlarca hak, demokrasi ve özgürlükler bıraktığı için gururlu, her ölüm yıl dönümü geldiğinde ise hüzünlü hissederken. Asıl en çok inciten ise Atamıza yapılan hakaretler ve saygısızlıklar… Asrın lideri Atamız, geleceği öngörmüştü. Bu nedenle, Atamız kurduğu bu eşsiz mirasını, ne siyasetçilere, ne askere ne de partiye bıraktı. Bu ülkeyi gençlere emanet etti. Ne diyordu Gençliğe Hitabesinin ilk cümlesinde, “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir”

Her 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe sirenler çaldığında acı bir hüzün kaplar yüreğimizi, Atamızı saygı, sevgi, minnet ve özlemle anıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları