Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Hz. Peygamber'i ne yüzle anıyorsunuz?

O bütün ömrü boyunca kendisinin ve ailesinin nafakasını hep 'alın teri' ile kazandı; asla 'kimsenin sırtına' yük olmadı. 

Gerektiğinde etrafındakilerin yükünü göğüsledi; 'zulmün', 'ezanın', 'cefanın' akla hayale gelmeyecek her türüne direndi. 

İstese bütün dünya 'ayaklarının altına' serilebilirdi.

Dünya ile bağlantısını anlatırken, "Benim dünya ile olan misalim, halim, bir ağacın altında biraz gölgelendikten sonra onu bırakarak yoluna devam eden bir süvarinin misali, hali gibidir" diye buyurdu.

"Ya Rab! Bir gün tok olayım, bir gün de aç kalayım. Aç olduğum zaman sana yalvarayım, seni zikredeyim. Tok olduğum zaman da sana hamd edeyim, şükür edeyim" sözleriyle kainat durdukça bütün insanlık tarafından ibret alınacak bir duruş ve inancına bağlılık sergiledi.

"Allah'ım, ev halkımı, Muhammed'in ev halkını ölmeyecek kadar rızıklandır" cümlesi dualarından hiçbir zaman eksik olmadı.

Yüce peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hayatına dair neye baksak ve sonra gözlerimizi ne zaman 'bugüne' çevirsek şaşırıyor, dağılıyor, şaşkına dönüyoruz.

Adına "Kutlu Doğum Haftası" diyoruz; etkinlikler düzenliyor onu anıyoruz.

***

Heyhat, aslında 'onu' anmıyor, yalnızca 'kendimizi' avutuyoruz.

Asla içinde yaşadığı toplumdan 'daha farklı bir hayat' temayülüne girmeyen, eline geçeni hiç vakit kaybetmeden 'ihtiyaç sahiplerine' dağıtan, çoğu zaman kursağında 'bir günde iki çeşit yemek' bir araya gelmemiş olan bir Peygamber'in ümmeti olarak kendimizi kandırıyoruz.

'Fıkıh', 'siyer', 'akaid' okumuş, 'ehl-i ihlas' diye bilinen, okumakla kalmamış üstüne 'kitaplar da yazmış' olan koca koca adamlar tarafından kandırılıyoruz.

Standlar kuruyoruz kentlerin sokaklarına; 'reklam ajanslarına' havale edilen soğuk, yüreklere inememiş afişler ile hatırlamaya çalışıyoruz o yüce zatın dünyaya gelişini.

'Sevgili Peygamberimizi' anıyoruz sözüm ona; çoğu geceler 'aç' yatıp, buna rağmen Allah'tan sadece 'ölmeyecek kadar' rızık isteyen bir insanı yad ediyoruz.

Aslında yadırganacak bir durum değil.

Maksat "anmak" değil mi? Yapıyoruz işte, Nisan'ın bir haftası "Sahi, bizim bir de Peygamberimiz vardı" deyip salavat getiriyor, birkaç kutu lokum dağıtıyor, bir kaç ilahi söylüyor, vaziyeti geçiştiriyoruz.

Zaten küfrün de istediği bu değil mi?

Her şeyi 'meta' haline getirmek; 'ederi olan' bir konuma taşımak değil midir 'değişim', 'dönüşüm' adı verilen sürecin amacı?

***

Tamam, biraz acemiyiz; şimdilik özentisi içinde olduğumuz Batılıların Noel'i kadar şatafatlı, görkemli kutlayamıyoruz ol mübarek zatın dünyaya teşrif edişlerini.

Ama zamanla o da olacak inşallah; belki 'havai fişek' gösterileri, 'özel mönülü' davetler, 'kır gezintileri' falan. Neden olmasın?

Değil mi ki onun ortaya koyduğu öğretilerin 'özünden' bir türlü haberdar değiliz.

Değil mi ki bazen 'bir tek hurma' ile orucunu açan Hz Peygamber'in bize vermeye çalıştığı 'mesajlardan' fersah fersah uzağız.

Değil mi ki artık inkâr edilmez şekilde "doymak bilmeyen" bir kıvama gelmişiz.

Peygamberi andığımız anlarda bile 'hesap içinde hesap' yapan bir ümmet durumuna düşürülmüşsek eğer, elbette ki dönüp önce yaptıkları her işe bir 'kulp' bularak, bir 'rivayet' uydurarak 'dünyalık edinmenin' derdine düşen münafıkları yeniden kantara çekmekten başka yol yok.

'Başkalarının' sırtından yemlenmeyi alışkanlık haline getirip, 'yapamadıkları ibadetleri' bile gariban çocuklarının sırtına "kaza" diye miras bırakanlar, bir gün elbette ki görecekler yaptıklarının karşılığını.

Onlar 'aldatmanın', bizler de 'aldanmanın' hesabını vereceğiz.

***

Şefaat eyle, bağışla bizi ya Resulullah.

"Kul hakkı ile sakın karşıma çıkmayın" buyruğuna rağmen, kafalarından bir 'kul hakkı' namazı icat ederek Allah'ı da kandırmaya çalışan münafıklara aldandık.

Seni bizzat 'senden' değil, seni 'kendi dünyevi hedefleri' doğrultusunda istismar etmeye çalışan 'ikiyüzlü' tüccarlardan dinleme gafletinde bulunduk.

Düştüğümüz açmazın da sebebi budur.

Yazarın Diğer Yazıları