Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

İç ve dış kuşatma!

Bir yandan kan dökerek, şehitler vererek bölücü terörle mücadele ediliyor, öbür yandan TBMM logosundan "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir" ifadesi çıkarılıyor. Yaman bir çelişki. Anlaşılan bu uygulama, Türk Milletine ait olan egemenliğe itirazdan kaynaklanıyor. Aynen; anayasadan Türk adının çıkarılması, resmi tabelalardan T.C.'nin silinmesi, Türk Milleti gerçeğinin inkârı ile etnisiteye dönüştürülmesi gibi haddi aşan densizliklerde çokça görülmüştür. Bilindiği gibi bölücü terör örgütü PKK da aynen böyle düşünmektedir ve bu amaçla terör yapmaktadır. Kısaca, bölücü terör, Türk Milletinin egemenliğine itirazdan çıkmaktadır. Buna göre, terör örgütüyle on yıldır sürdürülen gizli pazarlıklar; Habur rezaleti, 5'inci Oslo mutabakatı, teröristbaşıyla İmralı'da belirlenen "çözüm süreci", Dolmabahçe mutabakatı gibi ne varsa hepsi de, Türk Milletinin egemenliğini ortadan kaldırmaya dönük saldırıdır.

Son bir yıldır şehir terörüyle ciddi bir mücadele verilmektedir. Ancak güvenlik güçlerimizin yönetiminde müthiş bir kargaşa da yaşanmaktadır. Bu durum hem zayiatı artırmakta, hem de sonuca ulaşmayı geciktirmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan, acayip bir yönetim uygulaması vardır. Demokratik hukuk devletlerindeki yönetim biçimleri; olağan, olağanüstü, sıkıyönetim ve seferberlik olarak belirlenmiştir. Olağanüstü yönetimde yetki kısmen güvenlik güçlerine geçmekte ve hukuk mevzuatı da buna göre güçlendirilmektedir. Sıkıyönetim de ise, terörle mücadele yetkisi tamamen uzman olan güvenlik güçlerine ve kurumlarına geçmekte ve hukuki mevzuat da buna uygun şekilde güçlendirilmiş bulunmaktadır. Her safhada, kadro, kurum ve mevzuat birbiriyle tutarlı bir bütündür.

Bizdeki uygulamaya gelince, her safhada yetki, eğitimi müsait olmayan sivil kadrolarda kalmakta, durum ağırlaştıkça bölük pörçük yetkiler verilmektedir. Hiçbir sıkıyönetim döneminde, şimdi olduğu gibi 20, 25 gün veya 1 ay sokağa çıkma yasağı olduğunu hatırlamıyoruz. Ya, 2 veya 3 gün belki olmuştur. Kısacası, yamalı bohçaya dönmüş bir kadro ve bir mevzuatla mücadele edilme durumu ortaya çıkmaktadır. Uygulaması olmayan, tatbikatı ve eğitimi yapılmamış kargaşa içinde terörizmle mücadelede sonuç almak çok zordur.

Yıldırım'dan "çözüm süreci" açıklaması!

Başbakan Binali Yıldırım; terör örgütü PKK'dan dolaylı ve doğrudan yollarla 'biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım' gibi teklifler geldiğini söylemiş ve buna karşılık "Konuşacak bir şey yok" demiş. Bu sözleri ihtiyatla karşılamak zorundayız. Zira AKP'nin sicili bozuk. "Geliyor denilen" teklifin açık edilmesi de, akla bir pazarlık mı var şüphesini getiriyor. Ayrıca, her konuda söz sahibi olan Erdoğan "çözüm süreci buzdolabında" demedi mi? Bu arada PKK'nın terörü yavaşlatıp, hatta durdurup çözüm sürecine kaldığı yerden devam etmek istemektedir. Böylece, ABD desteğinde Kuzey Suriye'de cepheyi genişleten ve kırmızı çizgimiz dediğimiz Fırat'ın batısına geçen PKK/PYD ikilisine takviye güç göndermesi mümkün olacaktır. Esad'ın 2012'de Kamışlı bölgesini Kürtlere bırakmasından sonra, ilk defa rejim güçleri ile PYD arasında gerginlik ve çatışma yaşanmaktadır. Eğer Türkiye, Suriye, İran ve Rusya arasında bir yakınlaşma sağlanabilirse, ABD desteğindeki PKK/PYD teröristlerinin hesabı kolaylıkla bozulacaktır.

Nitekim Başbakan Yıldırım yaptığı konuşmada; "İsrail, Suriye, Rusya, Mısır... Akdeniz ve Karadeniz'i çevreleyen bu ülkeler arasında daimi düşmanlık olmaz" diyerek ilişkilerin normalleştirilmesi için başlatılan görüşmelerden  bahsetmektedir. Konuşmada, Türkiye'ye çok ağır maliyetler getiren, yanlış ve tehlikeli politikalardan dönüleceğinin işaretleri görülmektedir. Gerçekten de siyasetimizi, ideolojik sevdanın kapanından bir an önce çıkarmak gerekmektedir. Tabii müttefik dediğimiz komşularımızla iyi geçinmenin, dış politikanın temel kuralı olduğu unutulmamalıdır. Dış siyasetimizi yeniden içeride oy hesabından, dışarıda Rusya efelenmesinden, Esad takıntısından, Mursi (İhvan) aşkından, İsrail nefretinden kurtararak karşılıklı saygı ve çıkar ilkelerine dayandırmak durumundayız.

Aksi halde, iç ve dış kuşatmadan kurtulmak mümkün değildir.

Yazarın Diğer Yazıları