İÇİMİZDEN VURULDUK

İÇİMİZDEN VURULDUK
Semih Çetin’e göre asıl taşeronlar orduda olmasa o CD’ler İstihbarat Şubesi’ne sokulamaz, açılan soruşturmalar kapatılamaz, Balyoz kumpası kurulamazdı. Cezaevine gelen Donanma Komutanı’nın “Siz savaş esirisiniz” sözlerini hatırlatıyor: Türkiye bir harp yaşadı; ölenler şehit, kalanlar gazi...

Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hapis cezasına çarptırdığı TSK mensupları, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı doğrultusunda yeniden yargılandıkları İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etti. Medya savcılarının itirazı gecikmedi:

- 40 dakikada karar verilir mi?

Karara 1 dakika yeter

E.Tümamiral Semih Çetin’e göre “40 dakika da çok, 1 dakika yeter” :

 “Kardak kahramanı Ali Türkşen’e ’sen böyle bir belge hazırlamışsın’diyor heyet. ’İmzam var mı’, ’Yok’, ’Ne var?’, ’Bir Word belgesinde adın geçiyor, şu tarihte, şu saatte hazırlamışsın...’Türkşen bir video izletiyor; söylenen gün,  saatte denizin dibinde arkadaşımız, TRT de çekim yapıyor!  Bu 1 dakika süren videoyu izlerken, 1 dakikada bunun kararı verilebilir. Böyle 2400 tane 1 dakika var davada...”

Merkez medya sustu

İki büyük kırgınlığı var Çetin’in. Biri Genelkurmay’a, diğeri de “17 Aralık’a kadar susan merkez medyaya; demokrat, liberal geçinenlerin ’askeri vesayet kalkıyor’diye susmasına:

- Güneri Cıvaoğlu çok güzel yazılar yazdı ben televizyona çıktıktan sonra. Ama beklerdim ki Cıvaoğlu gibi bir yazar, bunları çok önceden yazmış olsaydı. Sedat Ergin 29 yazı yazdı arka arkaya, ama orada bile her yazısı soru işaretleriyle bitiyordu.

“Ben de suçluyum”

Önce kendisini eleştiriyor:

- Bir Türk amirali olarak, Cumhuriyet donanmasına vurulan böyle bir darbenin ilk dalgalarında gevşek davranmakla suçluyorum kendimi. Bizden önce Poyrazköy, Ergenekon, Amirallere Suikast diye pırıl pırıl teğmenleri, ülkenin SAT komandolarını tutukladılar. O sırada Genelkurmay karargâhındaydım. Aramızda ” Bunların aslı olamaz “ diye konuştuk, o kadar. Halka kızmıyorum. İnanılmaz bilgi kirliliği içinde. Türkiye’deki berber dükkânlarına mektuplar gönderdik biz; belki birileri okur da anlar diye. Ama Genelkurmay sessiz kalınca ” demek ki bir şey var “ diye düşündüler. Ben ilk tutuklandığımda çok memnun oldum. Dedim ” Şimdi baltayı taşa vurdular. Amiraller, generaller tutuklanınca Genelkurmay bu işin farkına varacak ve yaptıklarına yapacaklarına pişman olacaklar. “ Her komutanımla görüştüm. Hiçbiri ” Ya Semih, bizim de bilmediğimiz şeyler var. Bakalım yargı süreci ne ortaya koyacak “ demedi ki. ” İşler yoluna girecek, haksızlığa uğradınız “ dediler. Çünkü anlattıkları kişiler de onlara ” Böyle değil “ demiyordu; ” Ah ah vah vah “ diyor, Arınç gibi ağlıyordu. Bu insana daha çok koyuyor. Haksızlığa uğradıysak, siz ne yapıyorsunuz? Yoksa Genelkurmay Başkanı da, komutanlar da bunu vicdani sorumluluk kabul edip siyasilere anlattı. Uğur Yiğit Paşa’nın herkes hakkında dosya hazırladığını biliyorum. Ama yetmez. 

Halka gitmeliydiler

- Siz ne beklediniz?

- Halkla paylaşmalıydı. 11 Şubat’ta toplu tutuklamalardan sonra artık ben ne Deniz Kuvvetleri, ne Donanma Komutanı hiçbirisiyle görüşmedim. ” Bizi ziyarete gelmeyin “ diyordum, ” gidin halka anlatın “. Bizim çocuklarımıza mı kaldı bu? Bilirkişi raporları var. Mahkeme tuvalet kağıdı muamelesi yaptı. Bunu nasıl kaldırıyorsunuz? Bugün herkesin ilk defa duyuyormuş gibi ’aaa o da mı olmuş’dediği bilgilerin hepsi Genelkurmay’ın 3 bin sayfalık raporunda var. ’Böyle yaparsak asker hukuki sürece müdahale ediyor derler’dediler, siyasilere güvendiler ama dört sene yattık işte.

Nusret Güner çıldırdı

Çetin emin; ” bu işte bir ihanet var “:

- İçimizdeki taşeronlar olmasaydı yapamazlardı. En ufak şüphem yok. F tipi olduğu bilinen bir albay, bilinerek terfi ettirildi. İstihbarat şubesine o CD ve hard diski kim koyabilir? Donanmada iş birlikçisi yoksa yapamaz. Biz, idari soruşturma yaptık. Çelişkili ifadeler vardı. Adli müşavirim ” Adli soruşturmaya çevirelim “ dedi. Dosyayı donanma askeri savcısına gönderdik. Savcının elinde yetki çok. Bunları tutuklayabilir, banka hareketlerini, telefon kayıtlarını isteyebilir. Ne yaptı? Benim dahi ifademi almadan emekli olana kadar bekletti. Yerine, ” bu işi savcı çözer “ diyen adli müşavirim savcı oldu. Ve o da iki yıl boyunca hiçbir şey yapmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Nusret Güner komutanı da çıldırtan bu oldu...

- Bu kadar mı derin kuşatma?

- Ben o adli müşavirin bu işleri yapanlarla ortak olduğuna inanmıyorum. Ama korku imparatorluğu yarattılar. ” Önceki savcı hiçbir şey yapmadan gitmiş, kurmay başkanını almışlar kimsenin gıkı çıkmamış, Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor, Bilgin Balanlı orgeneralimiz tutuklanıyor, ben kimim ki “ diyor adam. Mangal  gibi yürek lazım...

(O soruşturma Gölcük’te yeniden açıldı. Çetin de birçok arkadaşı gibi savcı çağırmamasına rağmen vicdani sorumluluk gereği gidip tanıklık edecek önümüzdeki günlerde.)

“Sizler harp esirisiniz”

Çetin’in anlattıklarına bakılırsa “Her şeye rağmen takdir etmek lazım Deniz Kuvvetleri’ni, donanmayı hâlâ yürütüyor olması bile başarı...”

- Bu kadar büyük mü ordunun kaybı?

- Murat Özenalp’i birlikte çalıştığım için söylüyorum, böyle bir subayı nasıl yetiştirir ki Deniz Kuvvetleri? Bir amiral 30-40 senede yetişiyor. Önümüzdeki 15-20 yıl kritik makamlara gelecek alt kademeye tırpan vuruldu. Yerlerine kimler terfi etti? 17 Aralık’tan sonra ” Askeri vesayeti kaldırıyoruz görüntüsü altında cemaatçi subayların önünü açıldı “ dediler. Ben bunu Genelkurmay için suç duyurusu kabul ediyorum. Savcı, İzmir Askeri Casusluk’tan ifadeye çağırdığı mühendise ” Emekli olursanız kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceğim “ diyor, düşünün artık...

Özenalp’i anınca aklına geliyor:

- Donanma Komutanı Murat Bilgel ziyaretimize geldi; bir arkadaşımız ” Komutanım esiriz burada “ dedi. ” Evet “ dedi komutan; ” Harp esirisiniz. “ O zaman yaşanan bir harp var demektir. Biz gaziyiz, can veren arkadaşlarımız da şehittir.

Çetin’in ” özellikle yazın “ dediği tek konu:

  • Bir sürü kurmay olmayan subay var. Emeklilik haklarını kazanmadıklarından, arkadaşlarıyla aynı rütbeye gelme şansları olmadığı için çok büyük mağduriyet çekiyorlar. Hak kaybı konusunda asıl o subaylar için bir şey yapılması lazım.

Vatana ihanetten yargılanacaklar

Biz bu söyleşiyi yaparken siyasi kimliği yoktu Semih Çetin’in; şimdi Vatan Partisi milletvekili adayı. 6 Nisan günü itibarıyla “siyasi bir davanın mağduru” sıfatıyla konuştum ben kendisiyle ve “istifa edin de inanalım” dedi “ kandırıldığını” ileri sürenlere:

- Arkasından bir cümle daha gelirse kabul ederim: Ben istifa ediyorum. Ama “Bizi aldatmışlar, o zaman ben yeni bir seçimle yetki istiyoru”, “Beni aldatmışlar, korgeneralim, orgeneral olmak istiyorum”; olmaz. Balyozu engelleyebilecek makamda olup bunu yapmayan, bugün aldatıldığını söylüyorsa artık o makamda oturamaz!

Beraat yetmez

- İstifa yoluyla olmasa da Balyoz’a etki eden makamlarından ayrılan, hatta sizin atıldığınız hücrelere atılanlar var; adaletin tecellisi diyor musunuz?

- İnsani duygularınız var. Bu işleri yaptığından emin olduğum insanlar için en ufak bir acıma duygum yok. Pasaport için Vatan Caddesi’ndeki Emniyet’e gittim. Polisler “Komutanım suçlular var ama inanın sizin gibi hiçbir suça bulaşmamışlar da var” dediler. Ben “Bize bunları yapanlar cezalandırılmadığı sürece ruhum huzur bulmayacak ama bu adamlarla birlikte, tek bir insan suçsuz yere, ailesinden, çocuklarından ayrı kalacaksa, lanet olsun, hepsini serbest bıraksınlar” dedim. Öfkem var, hırsım var; çok büyük ihanete uğradık. Ama günahsız insanlar da yanıyorsa lanet olsun... Bu adamların işlediği suçun tanımı “vatana ihanet”. Hiç kimse sahte belge düzenlemiş, iftira atmış, adaleti yanıltmış filan değil... Bunları “vatana ihanet” kapsamında yargılarsanız ancak o zaman değerini bulur. Ben mahkemede “Bu dava alacağımız beraat kararlarıyla bitmez” dedim. Bu davanın sorumlusu devlet. Ama mağdur da devlet. Devlet, bu işin içinde kim varsa, alacak,“vatanaihanet”in hesabını soracak bu davayı öyle kapacak.

Helalleşmem...

- Adettendir, son sözünüz...

- Bu komployu kuran ve göz yumanlara şu şiiri okumak istiyorum:

Kaygın yoktu biliyorum

Tarihe hain diye geçmekten

Belki korkarsın dedim ilahi adaletten

Alamadın kendini ne kinden ne  nefretten

Helallik isteme sakın vermem

Kul hakkıyla gideceksin,

Yerin ayrıldı cehennemden!