İçinde bulunduğumuz seçim fotoğrafı
Yarın sandık başındayız. Belki sandık sonrası yapılacak değerlendirmelerin ipuçlarını bugünden söyleyebiliriz.
Soru şu: Sandığa giderken; iktidar-muhalefet, seçmenin beklentilerini karşılayacak siyaset üretebildi mi?
Devamında şunu da sormamız lazım; demokrasimizin kalitesi yükseldi mi?
Bu seçim elbette parlamento seçimi değil. İktidarı belirlemeyeceğiz. Ancak, iktidarı değerlendireceğiz. Dolayısı ile seçmenin beklenti ve talepleri ile iktidarın beklentilerini karşılayıp karşılamaması önemli. Bu karşılılık olağandışı müdahale olmazsa sandığa yansıyacaktır. Lakin olağandışı bir müdahale olursa; örneğin baskı, oyların çalınması, seçmen transferi, para dağıtma vb. durumlar yaşanırsa, hem demokrasi zarar görür ve hem de adil seçim ortamı kalmaz ve hem de seçim sonuçlarına negatif etki eder.
2002’den bu tarafa, pek çok kere seçime girmiş ve 20 yılını geride bırakmış iktidarın, içinde bulunduğumuz seçime kadar seçmene iyi kötü bir umut verdiği bir gerçektir. Lakin 31 Mart yerel seçimleri sürecinde ilk defa çözümsüzlük ürettiği de bir gerçektir. Bunun en somut örneğini emekliler üzerinden yürütülen ve verilen cevaplardan çok net olarak görüyoruz. Nitekim eskisi gibi coşkulu miting yapılamıyor. Kalabalıkların da azaldığı görülüyor. Demek ki seçmen daha sandık başına gitmeden sahadan tepki veriyor.
Bu durumu kimi yazar ve yorumcular; “AKP iktidarının sonu” olarak yorumladı. Çok haksız da sayılmazlar. Nitekim mevcut göstergeler buna işaret ediyor. Ancak, genel seçime kadar iktidar ekonomiyi toparlar, topluma umut aşılayacak yenilikler sunarsa yine de durum değişebilir. Fakat her şeye rağmen, güven verebilir mi onu bilemem. Çünkü şimdi, şu an, seçmen taleplerine olumlu cevap veremediği için ister istemez bir güven sorunu yaşıyor.
Ayrıca güven, kolay kazanılıp kayıp edilen bir şey değil.
Muhalefet cephesine gelince.
İktidarın güven kayıp ettiği yerde muhalefet güven verecek duruma geliyor mu?
Özellikle yoksulluğun, ekonomik yükün en yoğun hissedildiği metropollerde iktidarın yapamadıklarını muhalif belediyeler yapıyor. Seçmen ihtiyaçlarının karşılanması açısından düşünüldüğünde, seçmene cevap veriyor.
Ne yapıyor?
Gelir desteği veriyor.
Kent lokantaları açıyor.
Emeklilere nakit yardımı yapıyor.
Bu seçim sürecinde, iktidar-muhalefet ayrımında, seçmen taleplerinin ve beklentilerinin, kim tarafından, nasıl karşılandığını, ilk defa bu kadar net görebildik. Zaten siyasetin doğası da seçmenin beklentilerini gerektirir. Seçmen kendi çıkarına göre davranır. İdeal seçmen sayısı, genel seçmen sayısına oranla çok düşüktür. Evet, seçmenin genel bir eğilimi vardır. Muhafazakârdır, liberaldir, milliyetçidir, solcudur, ama nihayetinde herkes insandır ve her insanın da ihtiyaçları vardır.
Doğrudur, her insanın dini anlayışı, ülkesi, bayrak sevgisi, imanı, kısacası değerler sistemine duyduğu aidiyeti vardır. Lakin aynı insanların, maaşına bağlı gelir düzeyi, satın alma gücü, refah düzeyi ve buradan doğan kaliteli yaşam standartlarına ulaşıp ulaşamayacağı beklentisi de vardır. Bu sebeple, siyaset ile seçmen beklentisi arasında doğrusal bir ilişki kaçınılmazdır. Buradan ortaya, siyasi arz ve siyasi talep bağıntısı çıkar.
Türkiye’de ilk defa; iktidar, seçmenin emekli maaşı taleplerine olumsuz cevap vererek çaresiz kaldı. Bakalım seçime yansımaları nasıl olacak? Yarın akşam hep birlikte göreceğiz.
Yazının başında sorduğumuz “Demokrasinin kalitesini yükseltebildik mi” sorusuna gelince, bu sorunun cevabı, maalesef “hayır, yükseltemedik” şeklindedir.
1950’lerden itibaren, demokrasimiz arızalı doğdu ve öyle gidiyor. Öncelikle şunu söylememiz gerekir ki, 1950’lerde iktidar olan ve demokrasinin uygulayıcısı durumunda olan DP, iyi örnek olamadı. İktidar muhalefet ilişkisini krize soktu. Toplumu gerdi ve cepheleştirdi.
Hâlihazırda DP iktidarları sürecinin değişik bir modelini şimdi şu an yaşıyoruz.
İktidar, kontrol ettiği medyayı muhalefete kapalı tutuyor. Devlet medyası tarafsızlığını yitirdi. Seçmen, özgürce haber alıp bilgilendirilmediği için, çoğu kere aşırı taraflı yorumların tahakkümü altında sadık başına gitmek zorunda kalıyor. Bu da demokrasinin kalitesini değil, kalitesizliğini gösteriyor.
Bir başka feci durum da şudur. İktidar, yönettiği devlet kadrolarını ve devlet olanaklarını, kendi siyasi çıkarı için kullanırken, herkesin gözü önünde muhalefetin haklarını çiğniyor.
Dolayısı ile serbestçe, doğal sürece dayalı, seçmen kamuoyu oluşması engelleniyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, ülkemizde siyaset gelişmiş ülkelerdeki olgunluğa henüz ulaşamadı. Dolayısı ile demokrasi de ulaşamadı.