İdeolojik-Emperyalik Sebastiyanlar!

Tanrı Dağı kadar Türk, olunabilseydi;

Türk Milleti'nin 90 yılda inşa ettiği fabrikalar haraç mezat satılmazdı, elin adamına..

Hira Dağı kadar Müslüman olunabilseydi eğer;

Beytülmale kıyarken az da olsa vicdan sızlar, vicdanın fısıltısıyla, bir daha düşünülürdü belki..

**

Tanrı Dağı kadar Türk olunabilseydi eğer;

"Paranın dini-imanı-MİLLİYETİ olmaz" denilerek, emperyalik slogana teslim olunmazdı.. Bugün kontrol etmekte zorlanılan bankalar, Türk Ordusu'nun bankası bile, Yunana, Rusa, Hollandalıya, İspanyola satılmazdı bir kalemde..

Hira Dağı kadar Müslüman olunabilseydi eğer;

"İşi ehline veriniz" hadisine kulak verilir, bir bilene danışılır, jöle sızmış akıllarla atılmazdı adımlar..

**

Tanrı Dağı kadar Türk olunabilseydi eğer;

"Türkçe" düşünülür ve "Eşbaşkanlıklar" alınmaz, e mecburen, mecburi adımlar atılmaz, ülkenin ekonomisini derinden etkileyecek stratejik hatalar yapılmazdı..

Hira Dağı kadar Müslüman olunabilseydi eğer;

Eşbaşkanlığı ilan etmeden önce, "Ey iman edenler; İçinizden kim onları dost edinirse, şüphe yok ki o da onlardandır.." diyen ayet hatırlanır, kiminle, nereye kadar oturup kalkılacağı da hesap edilebilirdi..

**

Tanrı Dağı kadar Türk olunabilseydi eğer;

"Bu fabrikalar, bu bankalar 'Milli değerlerimiz" diyenlere burun kıvırıp, "Sen kimsin ya? Biz devlet yönetiyoruz" diye geçiştirilmez, 'Bir dinleyelim bakalım, ne diyor" diye düşünülür, belki de hatalardan dönülürdü..

Hira Dağı kadar Müslüman olunabilseydi eğer;

Devletin tek kuruşunun kutsallığı hesaba takılır, bu kadar savurganlık yapılmazdı..

**

Tanrı Dağı kadar Türk olunabilseydi eğer;

Taaaa 2004'te Irak'ın kuzeyinde Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde, "Milli onurun" gereği yapılır, ABD'ye had bildirilir, böylece bugünkü hadsizliğin de önü alınabilirdi belkide..

Hira Dağı kadar Müslüman olunabilseydi eğer;

Irak'ın her yerinde, on binlerce Müslüman kadına tecavüz eden ahlaksızların ardından, 'ülkelerine sağ-salim dönsünler' diye dua edilmez, en azından Allah'a havale edilirdi..

**

Niye söyledim bunları?

Cümle şu, "Onların Doları varsa, bizim de Allahımız var.."

Eyvallah da, bu cümlede iki gönderme var.. Biri 'Dini' diğeri 'Milli'

16 yıllık iktidar boyunca, hem dini açıdan hem de milli açıdan gereği yapılmadı ki..

"Müzik notası mı bu kardeşim?" sözü kulaklarınızda çınlamıyor mu?

Yular kaptırmak işte tam da buydu aslında..

**

Niye söyledim bunları?

İYİ Parti Kongresi'nde Meral Akşener'in konuşmasının girişinde vardı bu ifade;

-Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman olabilenler..

Dokuz kelimeden oluşan, sıradan bir cümle ya da bir slogan değildi bu..

16 yıla dönüp baktığınızda, 'olunabilseydi' eğer, nasıl bir vizyon işaret ettiğini anlamak daha da kolaylaşırdı..

Maalesef olunamadı ve biz vizyonsuzlukla karşı karşıya kaldık..

**

Demem o ki;

Meral Akşener'in konuşmasındaki o kıymetli tarifi daha dikkatli okumalı.. Özellikle de bugünlerde..

16 yıllık zaaflara, bugün, "Milli bir ekonomik savaş" diye kılıflar hazırlanırken, aslında ne olması gerektiğini anlatıyor o tarif..

"Dün ne olmalıydı, bugün ne olmalı, yarın nasıl durulmalı"yı anlatıyor..

İdeolojik kalıplar üzerinden taşa tutacağınıza, düşünün ve bilin ki, 16 yıllık hataları sıralarken kurduğunuz bütün cümlelerin özetidir bu tarif..

O yüzden, bir kongre konuşmasına iliştirilmiş sıradan bir cümle değil;

Dünün hatalarını dokuz kelimeye sığdıran, bundan sonra ne yapılmasını gerektiğini de 9 kelimede anlatan bir vizyondur..

El Ehzer'den gelse yahut Stalin söylese, olmadı Çin atasözü olsa eminim yer bulurdu idrakinizde..

Ne yaparsın ki, "Öz yurdunda parya" bir milletin, muhteşem tarifi.. O yüzden sarmıyor sizi..

Bugünü kurtarmak için bambaşka işler ve hatta her şey yapılmalı evet..

Ama yarını kurtarabilmenin yolu;

"Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" olabilmekte, emin olun..

Tabi "idrak yollarınızdaki enfeksiyon" müsaade ederse..

**

Çekilebilirsiniz, ideolojik-emperyalik sebastiyanlar..

***

Krizi "papazlı mı papazsız mı" alırsınız?

"Trump reyiz" diyorlardı işin başında.. Seçilmesine öyle sevindiler ki, neredeyse bir balkon konuşması da ondan isteyeceklerdi..

Zaman içinde yavaş yavaş uyanmaya başladılar.. Trump reyiz de umdukları gibi değildi..

Zaten umdukları hiç kimse, umdukları gibi çıkmadı ki.. Aldanıp, aldatma da hep bundan..

**

Sekiz ay önceydi.. Görmemek için çırpındıkları Meral Akşener, bir Uyarı da bulundu, dedi ki;

-pkk'dan, fetö'den, peşmergeden, Obama'dan, Merkel'den sonra korkarım şimdi de Trump aldatacak..

Dedim görmemek-duymamak için çırpınıyorlardı.. Duyan duydu, duymayan içinse tarihteki notu duruyor bir köşede..

Müneccim olmaya gerek yoktu.. Kendileri söylüyordu hep;

-Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır..

**

Türkiye Halkbank Genel Müdürü Hakan Atilla ile ilgili gelişmeleri konuşuyordu o günlerde.. Sorular uçuşuyordu ortalarda, "Türkiye'ye ceza kesilecek mi?", "Bu ceza Türkiye ekonomisine neye mal olur?.."

Kapalı kapılar ardında yürüyordu görüşmeler.. Meral Akşener yine sordu o günlerde;

-Tayyip Erdoğan kendini korumak için, Türkiye'yi masaya mı sürüyor?

**

Sonuçta olan oldu, iş geldi bugüne.. Meslektaşım Kemal Can'ın yazısındaki bir bölümü hatırlattı bir büyüğüm.. Şöyle diyor Can;

-İktidar memleketi krizden korumak için geç kalmış olabilir ama kendini korumak için hiç hazırlıksız olmadığı ortada.

Aylardır "Geliyorum" diyen ekonomik sarsıntıya "Papaz"dan kılıf, bu iddiayı doğrular nitelikte..

Bakıyoruz, bugüne kadar birçok açıdan hükumeti uyaran ekonomistler, bankacılar, işadamları bile, hazırda bekleyen ve "Papaz"la soslanan "Ekonomik Savaş" söylemini yemiş yutmuş..

Elbette, bu gerçeğe inansam da, ülkemize vereceği hasarları düşündüğümde, safları sıkıştırıp, sorumlu davranmanın zorunluluğunu haykırıyorum..

Ancak, yine Meral Akşener'in ekonomi ile ilgili yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi, "Dünü ve bugünü yarın konuşmak üzere" diyerek, parantezi kapatıyorum..

**

Dönelim Meral Akşener'in "Tayyip Erdoğan kendini korumak için, Türkiye'yi masaya mı sürüyor?" sorusuna..

Zaman, taşları yerine oturtuyor ve düşünebilen kafalarda pazıl eninde sonunda oluşuyor..

Bugün çok daha anlamlı bir soru bu.. Çünkü, papazı İsrail'deki Esra ile takas için başlayan pazarlığın finalinde ortaya yeni iddialar çıkıyor..

Kendisine karşı söz hakkım saklı kalmak kaydıyla, Washington'dan iyi sufleler alabilen eski çalışma arkadaşım Aslı Aydıntaşbaş'ın yazısındaki iddialar ilginç.. Diyor ki;

- Kapalı kapılar ardında devam eden Brunson müzakerelerini, günbegün takip ettim. O yüzden hayıflanmama biraz izin verin. Çünkü masada ciddi bir mutabakat zemini vardı. Çözüm, çok yakındı. Biraz esneklik olsa, anlaşma sağlanabilir, Brunson evine gider, Hakan Atilla da eylül başında Türkiye'ye dönmüş olurdu. ABD Halkbank'a düşük (piyasaların satın alacağı cinsten) bir kınama cezası verecekti.

Ne diyor? "Hakan Atilla da evine dönmüş olurdu.."

Pazarlığın İsrail'de tutuklu olan Esra üzerinden başlayıp, iktidarın bizzat kendisine uzanabilecek olan Halkbank ve Hakan Atilla'ya evrilmesi ilginç değil mi?

O yüzden Kemal Can'ın yazısından alıntı yaptım;

- İktidar memleketi krizden korumak için geç kalmış olabilir ama kendini korumak için hiç hazırlıksız olmadığı ortada.

**

Bu süreç ve süreçten yağ çıkarma gayretleri umudumu iyice kırıyor..

Meral hanım bugün, yangının ortasında sorumlu davranıp bir tavır sergiliyorsa da, yarın yaşanabileceklerden  duyduğum endişe ile o soru zihnimde tazeleniyor;

- Tayyip Erdoğan kendini korumak için, Türkiye'ye masaya mı sürüyor?

**

Bonunda bir kulp bulup Papazı verir miyiz bilmem..

Ama bir tane aklı başında ekonomist ya da işadamı çıkıp da bana şunu söyleyebilir mi;

-Papazı verirsek, ekonomimiz yeniden uçar..

O yüzden, ben iktidarın, krize kılıf olarak iyi kullandığı papazı vereceği kanaatinde değilim..

Olur da verirse, 'Papazlı ve papazsız' durumu görünce, ekonomimizin gerçeğini anlamamız uzun sürmeyecek..

Yazarın Diğer Yazıları