İhanet ve dostluk!

Strateji ve taktik alanlarında çalışanlar bakımından son dönemlerde bölgemizde yaşanan gerginlik ve çatışmalar fevkalade kullanışlı örnekler veriyor. Öyle ki dünyayı basit komplo teorileriyle yorumlamaya alışanların bile kafaları fazlasıyla karıştı.
Olayların kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik boyutları iç içe girdi. Soğuk Savaş ve belirsizlik dönemlerinin iki ve tek kutuplu güç merkezleri artık kendi bünyelerinde de daha girift kamplaşmalar yaşıyor ve bu kamplaşmalar üçüncü ülkelerin çıkarlarıyla en az bir noktada kesişiyor. Geçtiğimiz yüzyılda yerli ve yabancı kişi ve kurumlar arasındaki asimetrik ilişkiler ’ihanet’bağlamında görülür ve kolayca tanımlanabilirdi. Ancak ideolojilerin ikinci planda kaldığı ve sınırların anlamını yitirme aşamasına geldiği günümüzde iktisadi çıkarlar eski dost ve düşman kavramlarını da büyük ölçüde hırpaladı.
Örneklemek gerekirse ABD’de Obama’yı destekleyen demokrat Yahudi lobisinin Avrupa’da silah sektörü dışındaki holdingler ile Türkiye’de AK Parti iktidarının çıkarları büyük ölçüde örtüşmektedir. Öte yandan beyaz - Anglo Sakson ve Protestan kelimelerinin İngilizce karşılıklarının baş harflerinden türetilen WASP’ları temsil eden yeni muhafazakar (Neo-Con) Cumhuriyetçiler, silah ve petrol piyasasını elinde tutan tutucu Yahudi lobisi ile aynı çatı altında buluşmaktadır. Cumhuriyetçi kanadın söylemleri ise İsrail’in aşırı sağcı koalisyon hükümeti ve ülkemizdeki bazı yerli grupların talepleri ile neredeyse aynı kalemden çıkmışçasına benzeşmektedir.
Özetlersek; Başta ABD olmak üzere tüm dünya genelinde ekonomi temelinde bir ayrışma yaşanmaktadır. Bir taraf savaş ve çatışmaların sürmesini, diğer taraf ise barış ortamlarındaki geleneksel tüketim çılgınlığının yangınlaşmasını istemektedir. Sektörel kâr üzerinden kamplaşan taraflar ana hatlarıyla şöyle tanımlanabilir:
Savaş lordları: Dış ticaretinin yüzde 50’sini halen silah endüstrisinden gerçekleştiren Amerika’da savaş lobisi işgal ve çatışmaları sürdürerek piyade tüfeğinden sofistike saldırı ve savunma sistemlerine kadar geniş bir yelpazede silah satışını artırmaktan yanadır. Böylece petrol fiyatları ve buna bağlı endüstrilerin de değeri yükselecektir. Bu noktada Amerikalı savaş lordları ile Rusyalı petrol zengini ’nomenklatura’nın çıkarları buluşmaktadır.
Tüketim patronları: Barışın sağlanması ve diktatörlük türü yönetimlerin değişmesini hedefleyen patronlar böylece oluşturulacak yeni orta gelir grubuna beyaz eşya, bilgisayar, cep telefonu ve araba gibi lüks tüketim ürünleri satabilecektir. Mısır’da Mübarek’in ve Libya’da Kaddafi’nin Avrupa bankalarındaki yaklaşık 50’şer milyar dolarlık gelirleri henüz ülkelerine dönmemiştir. Her yıl piyasaya birkaç milyar dolar sürülse söz konusu ülkeler sıkıntılarını önemli miktarda aşabilecektir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA),  “Dünya Enerji Görünümü Raporu” na göre Irak, 2035 yılına kadar petrol ihracatından yıllık ortalama 200 milyar dolar gelir sağlayacaktır. Sadece bu rakam bile Irak’ın niçin 10 yıldır işgal altında kaldığını açıklamaya herhalde yeterlidir. Irak’ın söz konusu petrol gelirinin önemli bir kısmı, işgalci güçlerin savaş masrafları için ipotek edilmiştir. Fakat anlaşmalar gizli yürütüldüğünden işgale katılmayan üçüncü tarafların ayrıntılı bilgiye ulaşması da mümkün değildir.
Ortadoğu normalleşirse silah satışları azalacak ve petrol fiyatları düşecektir. Mesela İran demokrasisini geliştirir ve batı ile uyumlu yaşarsa bölgede İsrail saldırgan politikası ile daha da yalnızlaşırken İran’a uygulanan ambargonun kalkması gerekecektir. Eğer ambargo kalkarsa Rusya 10 yıldır söz verdiği halde oyaladığı İran’a nükleer elektrik santrali kurabilecek ancak varil fiyatları düşeceği için petrol gelirinden de zarara uğrayabilecektir.
Öte yandan İran’la 70 milyar dolarlık petrol ve doğal gaz anlaşması imzalayan Çin, ambargo nedeniyle dünyanın en büyük ticari ortaklıklarından birini askıya almak zorunda kalmıştır. İran ile Çin’i birleştirecek petrol ve doğal gaz boru hatlarının olası güzergahındaki Kırgızistan ve Afganistan’da yaşanan karışıklıkların bu projeyle ilgisi üzerinde etraflıca düşünülmelidir. Nitekim Kırgızistan’da Rus ve Amerikan askeri üsleri neredeyse yan yana konuşlandırılmıştır.
’Savaş Baronları ve Tüketim Patronları’nın çıkarları üzerinden bir kavga yürütülürken bizim daha dikkatli davranmamız gerekiyor. Dış politika üzerinde çalışan uzmanlar ve analistler artık tek boyutlu düşünmekten vazgeçmelidir. Türkiye’nin karar alıcı mekanizmalarında ekonomiyi, dış politikayı, iç politikayı, toplumun algılarını, kültürel yapısını çok iyi bilen uzmanların bir araya gelerek çalışmaları hayati önem taşımaktadır. Yoksa dost ve hain kavramları üzerinden siyaset üretmek sadece düşmanlarımıza yarar...

Yazarın Diğer Yazıları