İkinci safha mı?

Cumhurbaşkanı Sn.Talat, Parti liderlerine görüşmelerle ilgili bilgi vermiş; ikinci safhaya geçiş için birinci safhada neler olduğunu anlatmış. İçeriğini pek bilmediğimiz bu “aydınlatmadan” sonra Parti liderlerinin yaptıkları beyanatlarda ben aradığımı bulamadım.
Sn.Talat görüşmelere başlarken ne Meclisten ne de ayrı ayrı Parti liderlerinden “Tek devlet, tek egemenlik, tek halk formülü” hakkında yetki almış değildi. Yoldaş Hristofyas masaya gelsin veya masadan kaçmasın diye görüşmelere bu çizgiden başlamayı yeğlemişti. O günden bu güne bu başlangıcı “gereksiz taviz verildi; bu bizi teslimiyete götürür”  diye eleştiren Partiler görüşmelerin ilk safhası hakkında verilen bilgiyi tatminkâr mı buldular ki görüşmelerin ikinci safhasını desteklemeyi düşünmeğe başladılar? Çarşambaya(yarın) yeniden toplanıp düşüncelerini duyuracaklarmış.
Kıbrıs meselesi 1974’de başlamıştır, işgal sorunudur yalanından vazgeçmiş değiller, dolayısı ile  1963’den 1974’e kadar yaptıklarının hesabını vermek niyetinde değiller. Vakıf topraklarımızı gasp etmişler; bana mısın demiyorlar. Yıktıkları 1960 Ortaklık devletinin üniter bir devlet olduğunu ve halen ayakta durduğunu savunuyorlar. Makarios’un “ölmüştür ve gömülmüştür” dediği, 45 yıldır uygulanmayan Anayasa varmış diyorlar ve varılacak anlaşmayı da bu  “ölmüş ve gömülmüş” Anayasayı hortlatıp tadil etmek suretiyle üniter devleti federal bir iç idareye kavuşturacağız dedikten sonra AB normlarının hakim olacağı bir düzenden bahsediyorlar. Yani iki kesimlilik de böylelikle hayal oluyor. Tek halk, tek devlet, tek egemenlik esasına dayalı  uzlaşmada AB normları hakim olacak demenin Türkçe anlamı Kıbrıslılar adanın istediği yerine yerleşip istediği toprağı satın alabilir, bu asla kısıtlanamaz demektir. İki kesim arasındaki sınırlar (egemen haklara sahip olmadığımız için) değişebilen beledi veya idari hudutlardır konusunda da ısrarlıdırlar. Bizim “iki eşit kurucu devlet”  deyimimizin Annan Planından alındığını bildikleri için, bunun “devlet” olmayıp “vilâyet” olduğunu savunuyorlar; zaten biz de ta başlangıçtan ayrı devlet, ayrı egemenlik istemediğimizi teslim ettiğimize göre halkımızı “iki eşit kurucu DEVLET olacak” diye ümitlendirip yanıltmanın bir anlamı yoktur.
Hristofyas “Makarios’un siyasetini takip ettiğini, Eoka’nın kendisine yön verdiğini” söylemekte ve 1960’da verilmiş olan hakların yeniden verilemeyeceğini, çoğunluğun haklarını gölgelemeye hakkımız olmadığını anlamamızı istemektedir.
Hâl bu merkezdedir. Sn. Talat’ın uğraşı iki kesimli hale gelmiş bir 1960 kuruluşudur. Yani, Rumların ayakları içinde onların alacakları kararları Türk  tarafı olarak önleyici, kısıtlayıcı yetkilerle  “siyasi eşitliğimizi” 1960’daki Anayasada olduğu gibi sağlamak; neticede 1960 Anayasasında olduğu gibi Devletin bağımsızlığında ve egemenliğinde kurucu ortaklardan biri olmak. Rum liderliği 1960 Antlaşmasını böyle bir kuruluşun işlerliği ve yaşayabilirliği olmadığı gerekçesi ile yıkmıştı. Şimdi ayni hakları bize verebilirler mi? Bir kısmını verseler bile böyle bir sistemi kaç yıl yürüteceklerdir. Bu kez Türkiye bir AB üyesine askeri müdahalede bulunarak  yeni bir Akritas planı uygulamasından bizi kurtarabilecek mi?
Türkiye’nin güvenliği ve Türk-Yunan dengesi ile ilgili tescil edilmiş hakları bulunan bu davada Kıbrıs Türklerinin tümü “biz tek devlet, tek halk,tek egemenlik formülünü kabul ediyoruz” dese de 72 milyonun güvenliğini Rum’a, Yunan’a teslim etme suçunun ayıbını ve günahını ebediyete kadar kim omuzlayabilecektir? Bu ayıbı Kıbrıs Türkünün alnına yazmak hakkı veya yetkisi kime verilmiştir ki Tek halk, tek egemenlik, tek devlet yoluna çıkanlara “devam ediniz, destekleriz” dememizi bekliyorlar? Yarın, Parti liderlerinin Kıbrıs konusundaki samimiyetlerini görmüş olacağız. Hristofyas açıkça hedefim Türkiye’yi adadan çıkarmak ve Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile olan bağlarını kesmektir diyor. Haydi hayırlısı mı diyeceğiz?

Yazarın Diğer Yazıları