Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

İktidar taassubu, siyaset ve aydın

Alexis de Tocqueville, 'Amerika'da Demokrasi' adlı kitabında şunları yazar: "...Eğer akıl size insanlar için yetenekten daha yararlı gözüküyorsa; eğer amacınız etkili erdemler yerine kendi halinde alışkanlıklar yaratmaksa; eğer suç yerine kusur görmek istiyorsanız ve daha az büyük işler bulmayı yeğliyorsanız; eğer başarılı bir toplum içinde etken olmak yerine mutlu bir toplumda yaşamak size yeterliyse;.../... O vakit koşulları eşit kılın ve demokrasi yönetimini kurun."

Demek ki demokrasi bir mükemmellik değil sıradanlık, seçkinlik değil vasatlık, olağanüstülük değil olağanlık sorunudur.

Bu anlamda demokrasi bir felsefe, anlayış, kültür ve idrak sorunu olup sosyal ve kültürel bir gelişmenin ürünüdür.

Şartların eşit, bireyin özgür kılınamadığı yerde demokrasiyi kurmak da zordur.

Tocqueville, Amerikan demokrasisinin eriştiği özgürlüğün gerçek nedenleri olarak uygun yasaları, iyi alışkanlıkları, müsait gelenekleri ve inançları sayar. 'Bunlar olmazsa özgürlük de olmaz' der. O, 'aynı koşullarda başka geleneklerin ve başka yasaların bir başka toplum yaratacağı' görüşünü ileri sürer.

 

Demokrasi örtüsü altına saklananlar!

Lenin, 1903'te "Ne yapılmalı?" adındaki küçük kitabında ilk kez "demokratik merkeziyet" teorisini geliştirdiği zaman, Trotsky aşağı yukarı şu itirazı ileri sürmüştür: Parti'yi proletaryanın yerine, ardından Merkez Komite'yi Parti'nin yerine, en sonra da Parti Genel Sekreteri'ni Merkez Komite yerine geçireceksiniz ve işin sonu proletarya adına, bir tek kişinin mutlak iktidarı olacak.

SSCB'de tam da Trotsky'nin öngördüğü bir süreç yaşanmıştır.

Bugün Türkiye'de elbette durum böyle değildir. Ancak buna benzemeye yönelmiş bir siyasi süreç söz konusudur. Söz gelimi Türkiye'de Parti halkın ya da seçmenin yerine, MYK parti yerine, en sonra da Parti lideri kendini MYK yerine koyuyor.

Cumhurbaşkanı ise kendisini siyaset dahil her şey yerine koyuyor!

Sonuçta giderek bir tek kişinin iktidarı demokrasi örtüsü altında egemen kılınıyor.

John Stuart Mill, "En büyük kötülük, gerçeğin parçaları arasındaki şiddetli çarpışma değil, gerçeğin yarısının sessiz sedasız ortadan kaldırılmasıdır" der.

Bugün Türkiye'de egemen odaklar, iktidarın icraatlarının önemli bir parçasını yüceltirken diğer parçasının işlevlerini görmezlikten gelmektedir.

Türkiye'de bütün güç odakları birbirini tamamlayan bir bütün olan demokratik sürecin bir yanını esas alırken, diğer yanını yok saymaktadır. Bu bağlamda aydın ve yazarlar da siyasete gerçeğin bir parçası üzerinden bakmaktadır.

Mill'in dediği gibi gerçeğin ya da siyasetin diğer kısmı egemen odaklar tarafından yok hükmüne indirgenmektedir.

 

İktidara tutunmak bir aydın taassubudur!

Bu davranış biçimi nedensiz değildir. Çünkü Türkiye'de iktidara, devlete ve devletliye yakın olmak bir tutkudur. Bu tutum aynı zamanda tarihi bir gelenektir. Osmanlı asırları boyunca bu hep böyle olmuştur.

Bütün asaletleri, unvanları ve zenginlikleri saray verdiğinden, Türkiye'deki aydın, hep sarayın yanında yana saf tutmuştur. İktidar postuna mümkün olduğu kadar sağlamca yapışmak siyaset ve aydın geleneği halini almıştır. 

Türkiye'de aydın sınıfı tarafından iktidara yakınlık bir teslimiyet ve iman sorunudur. Bu bağlamda mutlak itaat ve biat, halktan daha çok gazeteci ve aydın tavrı olmuştur.

İktidara tutunmak Türkiye'de bir aydın taassubudur!

Bu nedenle Türkiye'de gerçeğin bütün yanlarını hesaba katarak davranan bir demokrat ya da siyaset tavrı olmuyor. Türkiye'de gerçeğe yalnızca çıkar dağıtan yönetimlerin gözüyle bakan iktidar demokratlığı oluyor.

Bu yüzden demokrasinin değil, iktidar sahiplerinin yanında saf tutmuş olanların devletlu efendilerini üzecek bir eleştiri geliştirmeleri söz konusu olamıyor.

Türkiye'de gerçekleri eğip/bükerek iktidar sahiplerinin ihtiyaçlarına uygun hale getirmek hem siyaset hem de bir aydın tavrıdır.

Yazarın Diğer Yazıları