Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Durmuş HOCAOĞLU

Durmuş HOCAOĞLU

İktidarın başarısı (!)

AKP iktidarı bu üniversite politikası ile iki kuş birden vuruyor; bir yandan kamuoyu nezdinde îtibârını artırarak siyâsî rant elde ederken, diğer yandan da, kendi politikaları zâviyesinden en az birincisi kadar kârlı bir şey daha yapıyor: Üniversiteyi zayıflatıyor.
Birincisini anlamak daha kolay: İktidar sözünü tutuyor; her ile bir üniversite vaadi tahakkuk ediyor, üniversite eğitimi yaygınlaşıyor ve tabiî daha da fazlası: Üniversite kurulan şehirlerimizde arsa rantı yükselirken esnaf ve ev sâhipleri de nemalanıyor vesâire... Hakîkaten “vesâire”; zîra üniversite demek bu demek değil, değil ama kimin umûrunda ki? Artık bizim de şehrimizde, alnında “üniversite” yazan bir te’sisimiz var mı yok mu, ev kiraları 250 YTL’den 1500 YTL’ye fırlıyor mu fırlamıyor mu; mühim olan burası. Böylece iktidar da memnun, vatandaş da; daha nedir istediğiniz?
Doğrusu söylenecek pek fazla bir şey de kalmıyor.
İkincisine gelince - ki asıl mühimi burası: İktidar, tâkip ettiği bu politika ile üniversiteyi zayıflatıyor, zayıflatması da gerekiyor; çünki hükûmet için üniversite demek, hiç hoşlanmadığı bir muhâlefet cephesi demektir. Lâkin, esâsen, bu politika sâdece bugüne ve AKP iktidarına da mâl edilemez, hemen-hemen bütün muhâfazakâr-sağ iktidarların müşterek politikası budur diyebiliriz. Ve bir nokta-i nazardan doğrudur da; doğrudur ve bu gizli husûmetin müsebbibi de üniversitenin kendisidir.
Siyâsî tercihlerini beğenmediği için rüşdünü ispatlayamadığına hükmettiği büyük muhâfazakâr kitle karşısında jakoben bir tavır koyan üniversitenin Türk halkının ezici sayılabilecek bir ekseriyetle Demokrat Parti’ye iktidar verdiği 1950 tarihinden îtibâren başlatmış olduğu muhâlefetin - düpedüz siyâsî muhâlefeti kastediyorum - dozunun gitgide tırmanması ve en nihâyetinde, zamânının en nâmdar profesörlerinin 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde cüppeleriyle askere  “gel-gel”  çağrısı yapan darbe dâvetiyecisi, o unutulmaz siyâsî yürüyüşler bu gerilimin zirve noktasını oluşturmuş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ziyâde sevilen başbakanı ve iki kabîne üyesinin nâhak yere îdâmı ise bir yandan vicdanlarda acısı kaybolmaz yaralar açarken, diğer yandan da, aynı şekilde, “reşîd olmamış, temyiz kabiliyetini hâiz bulunmayan” amorf bir “yığın”dan başka bir şey olmayan aynı kitle tarafından iktidâra taşınan hemen her siyâsî parti için de üniversitenin bir muhâlefet odağı olarak algılanmasına yol açmıştır ve en son başörtüsü mes’elesinin de izhar ettiği gibi, bu keyfiyet aşağı-yukarı pek fazla değişmeden aynen devam etmektedir.
Bu vaziyet muvâcehesinde, siyâset arenasına giren her hakikî ve hükmî şahsiyetin siyâsî responslara muhâtap olmasının tabiî bir netîcesi olarak, hemen-hemen bütün muhâfazakâr-sağ iktidarlar, üniversitenin gücünü kırmaya mâtuf politikalar tâkip etmişlerdir ki bu husustaki en müessîr tedbir, hiç şüphesiz, üniversitenin sıradanlaştırılması ve akademik personelin iştirâ gücünün - yâni maaşlarını kastediyorum - muntazam bir seyirle aşağı çekilmesi olup, üniversitenin sıradanlaştırılmasındaki en müessîr tedbirler ise, sayısının çoğaltılması ve buna zıt olarak tahsîsatlarının ve ücretlerinin düşük tutulmasıdır ve şimdi yapılan ise budur: Eskiden de âhım-şâhım değildi ama, üniversite aristokratik ve elit evsâfını büsbütün ve sür’atle kaybediyor, sıradanlaşıyor, “herhangi”leşiyor, etkisizleşiyor; “öğrenci-merkezli eğitim” saçmalığı ile, ev geçindirmeyen maaşları ile, “hocalık” adetâ mesâliki süfliye derekesine tenzîli rütbe ediyor; vakıf üniversiteleri - aslında birkaçı müstesnâ, bal gibi ticarethâne ve diploma matbaası, ne vakfı Allah aşkına -  talebesini başına velîi nîmet yaptığı, bütün iş te’mînatı “patron”un iki dudağının arasında olan hocaları eziyor ve hocalığı sıfıra müncer kılıyor.
Üniversite “etkisiz eleman” hâline geliyor, kısacası.
İktidarın dâhiyâne üniversite politikasına hayrânım; doğru-doğru, dosdoğru: Cidden, fevkalâde başarılı!
Yoksa ilimden mi bahsedeceksiniz?
Etmeyiniz, efendim: İlim dediğiniz faydasız ve üstelik tehlikeli bir şeydir; Türkiye’nin ve Türklerin ona ihtiyâcı yok.

Yazarın Diğer Yazıları