İktidarın yumurtaları

İktidarın yumurtaları
İktidarın yumurtaları

CHP lideri Kılıçdaroğlu'na bir şehit cenazesinde yumurta atıldığını duyduğumda ilk aklıma gelen İsmet İnönü'nün Uşak'ta başına taş atılmasıydı...

Menderes ve partisi de şimdiki iktidar gibi çok demokrattı (!) ve Atatürk'ün en yakın silah ve siyaset arkadaşı, 2. Cumhurbaşkanı İsmet Paşa'yı Uşak'a sokmamıştı... Ve aynen bugünkü iktidarın elemanları gibi paralı militanlar Garp Cephesi Komutanı'na taş atarak küçük çapta yaralanmasına yol açmışlardı...

Onunla da kalmamış, o günlerin çok demokrat (!) iktidarı tarafından parayla örgütlenen yandaş işçiler, Topkapı'da İsmet Paşa'ya linç girişiminde bulunmuşlardı...

İsmet Paşa oradan bir Binbaşı sayesinde yoluna devam edebilmişti...

Bu olaydan tam bir yıl sonra 27 Mayıs darbesi geldi...

***

Kılıçdaroğlu'na yumurta atanların da kim olduğu belli...

Türkiye'yi bölen, insanları birbirine düşman eden, ülkeyi dikta rejimine sürükleyenler attı o yumurtayı...

Kılıçdaroğlu'na atılan yumurtanın sahibi iktidardır!..

Bunun da sonu iyi gelmez!..

Mehmet Türker Sözcü

 

 

*

 

ANAP döneminin modası "yükselen değerlerdi", AKP döneminin modası "düşen profiller"...

Akif Kökçe Milliyet (Açık Pencere)

 

 

*

 

Gideceği ilk günden belliydi

Israrla altını çiziyorum.. Bugünkü AKP kongresiyle sadece başbakan değişmeyecek yönetim modeli de değişecek..

Davutoğlu'nun gitme sebebi bu..

Cumhurbaşkanı'nın kafasındaki formüle uymadı..

Bu sebeple, iktidara yakın olanlar günlerdir 'yüksek uyum' sözünü dilinden düşürmüyor..

Bu sebeple, müstakbel başbakan ilk demecinde Cumhurbaşkanı ile uyumdan söz etti..

Bu sebeple, AKP Sözcüsü, Cumhurbaşkanı ile aralarında bir milim bile mesafe olmadığını belirtmek zorunda kaldı..

Bu kadar çok uyumdan söz edildiğine göre..

Demek ki, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında uyumsuzluk varmış..

Saray'a en yakın gazetenin yazarına göre, eksen kayması varmış, gidiş nedeni buymuş..

***

Müderrisoğlu Sabah'taki köşesinde şöyle yazdı:

"Cumhurbaşkanı ile AK Parti arasında sadece milim mesafe olmaması değil, bu ilişkide 'milim sapma olmaması' da gerekli. En küçük sapmanın, nasıl eksen ve merkez kaymasına yol açabildiği son 21 aydaki tecrübe ile sabit."

***

Mesafe ve sapma milimetrik miydi, daha mı büyüktü, bir gün öğreniriz inşallah..

Mesafe ve sapma hangi konulardaydı bir gün açıklanır herhalde..

***

Aslında bu işin yürümeyeceği, 21 ay önce Davutoğlu'nun adaylık konuşmasından belliydi..

O konuşma o günlerde alkışlandı ama Davutoğlu'nun kendisine biçilen rolü, üzerine düşen görevi anlamadığının ilk işaretleriydi..

***

Davutoğlu, AKP'nin yeni bir medeniyet ihyası için ayağa kalktığını belirterek ihya için yapacaklarını sıraladı..

- Yeni ahlak formasyonu..

- Devlette ve bürokraside restorasyondan söz etti..

- Ahlak restorasyonu.. Siyasi ahlak ve yolsuzlukla mücadele..

- Kültürel ve medeniyet restorasyonu..

- Ekonomik restorasyon..

Oysa kendisine biçilen rol bu değildi, Türkiye'yi Cumhurbaşkanı'yla birlikte yönetmekti.. Cumhurbaşkanı'nın partide, hükümette temsilcisi olmaktı..

Kendisine bu rolü biçmesi, medeniyet ihyasına soyunması rol çalması demekti!..

Mehmet Tezkan Milliyet

 

 

*

 

Fas'lı Türkiye

Fas, 15 Mart 2016 günü bir genç kızın ölümüyle sarsıldı.

(...) Fas halkının vicdanını titreten Amina'nın yaşadıkları değildi. Yaşadıklarından sonra kendisine sunulan "kurtuluşu" reddedip, üstelik İslam dinine göre günaha girerek intihar etmesiydi.

16 yaşındaki Amina, 27 yaşındaki Mustafa Fellah'ın tecavüzüne uğramıştı. Hem de kaçırılıp feci biçimde dövülerek. Amina'nın ailesi, tecavüzcüden şikâyetçi oldu. Ama Mustafa Fellah gözaltına alındıktan bir gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Mustafa'yı olduğu gibi bırakın. Koyun Amina'nın yerine Emine'yi. Anlattığım olay bir Türkiye klasiği, değil mi?

Ama Fas'ta davaya asliye, ceza falan değil: Aile Sulh Mahkemesi baktı. Fas Ceza Yasası'nın 475. maddesine göre, 18 yaşından küçük bir kızı kaçıran, taciz ya da tecavüz eden sanıklar eğer mağdurlarıyla evlenirse ceza almıyordu. Mustafa Fellah da önce kaçırıp sonra döverek ırzına geçtiği Amina'yı "almaya" hazırdı.

Yargıç, genç kıza tecavüzcüsüyle evlenmesini önerdi.

(...) Amina çaresizdi. Önce kabul etti yargıcın önerisini. Sonra fare zehri içerek intihar etti.

Fas'ta böyle binlerce genç kıza, çocuğa; hatta eşeğe, davara, köpeğe, uçan kuşa, uçamayan tavuğa, yüzen kaza tecavüz ediliyor.

(...)  TBMM'de "aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemleri" belirlemek için kurulan Araştırma Komisyonu'nun 479 sayfalık raporuna bakılırsa, AKP yargısı Fas'tan feyz alıyor.

(...) Eğer öneri kabul görecek olursa -ki TBMM'deki çoğunluğa pek uyar!- çocuk istismarcısının tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca "sorunsuz" ve "başarılı" bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması öngörülüyor, bir.

Eğer istismarcı 15 yaşın altında olursa, istismar suç olmaktan çıkarılıyor, iki.

Böyle bir yasama da ailelerin 15 yaş altı çocuklarını "fiilen" evlendirmelerinin yolunu açıyor.

(...) Niçin illaki Fas'tan ilham alınıyor?

Çünkü AKP, şiarından adına varıncaya kadar tüm kaynak fikir ve simgelerini Faslı İslamcılardan aldı. Faslı Dr. Abdülkerim Hatip, Milli Nizam Partisi'ni 1967'de kurdu. Türk Prof. Necmettin Erbakan, Milli Nizam Partisi'ni 1970'te...

Fas'taki Adalet ve Kalkınma Partisi (Al Adala va Tanmiya) 1992'de kuruldu. Logosu, gaz lambası. Türkiye'deki Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de kuruldu, logosu Fas'tan bir gıdım ilerde, eski model ampul. Tarihlere bakacak olursanız, kimin kimden kopyaladığı açık!

Faslı AKP'nin siyasal şiarı, "İslamiyet'in özüne ve geleneksel kültüre uyarlanmış bir modernite", gizli yemini "laiklere karşı zafere kadar savaş" olup; Türkiyeli AKP tarafından birebir klonlandı.

Hal böyle olunca, ceza hukukunda Japonya örnek alınacak değil ya, elbette Fas'a özenilecek!..

Mine Kırıkkanat Cumhuriyet

 

 

*

 

Yargı bağımsızlığı ve 'yeni çözüm'

Milletvekilleri için yalnızca "kürsü dokunulmazlığı" olması kabul edilebilir, suça karışmalarını önlemek için bu doğru sayılabilir ama şart olan şey "bağımsız bir yargının tüm partilere eşit davranması" güvencesidir.

 (...) Parti kapatma olmasa da "teröre açık destek veren" partiler bunun sorgulanacağını bilmelidirler. Diğer partiler için ise "güçler ayrılığının olmaması", yasama, yürütme ve yargının artık iktidar partisi kontrolünde olması, dokunulmazlıkların kaldırılmasında ciddi bir sorun teşkil ediyor.

 "Güçler ayrılığının olmadığını" ise hatırlayacağınız gibi bizzat iktidar partili milletvekilleri açıklamıştı.

 Birlikte katıldıkları TV programında; Galip Ensarioğlu; "Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde", derken Burhan Kuzu; "Kız bizim, oğlan bizim, niye denetleyelim" demişti.

 Bu sözler, aynı partiden başkanın olduğu "başkanlık sistemi"nin gerçekleşmesi halinde bir yargı denetiminin işlemeyeceğini anlattığı gibi, "iktidarın elinde olduğu açıklanan yargı" ile "yargıya gidecek, farklı partilerden milletvekilleri"nin adil yargılanmaları konusunda endişe yaratmaya da yeterlidir.

 Çoğunluğu aynı partide olan Meclis Komisyonu'nda "bakanların Yüce Divan'a gönderilmesinin engellenmesi" tablosunun benzeri, adil ve eşit olmayan bir yargılama acaba "tarafsızlığı tartışmalı" bir yargıda da gerçekleşir mi?

Güngör Mengi Vatan