Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

İleri demokrasinin tartışılmazları

Tamam; yandaş ve yanaşma medyada konuşlanmış olan papağanların öttükleri 'her türlü saçmalığı' bir ölçüde içinize sindirebilirsiniz; ama ikide bir lafı evirip çevirip 'demokrasiye' getirmeleri yok mu, işte burası insanı çıldırtıyor.

Daha yola çıkarken 'araç' olarak gördükleri, orasından burasından yontarak 'kendi istikbal savaşlarına' göre biçimlendirdikleri bir keyfilik düzeni olup çıktı demokrasi.

Hani gören de ülkeden ülkeye değişse de esasen 'yasama', 'yürütme' ve 'yargı' üçlüsünün omuzlarından yükselen bu yönetim biçimini bir 'oyun hamuru' sanacak.

Alın elinize ve kafanıza göre eğip, bükün; 'rengiyle', 'hacmiyle', 'şekliyle' ve 'şemaliyle' dilediğinizce oynayın.

Yeter ki 'paşa gönlünüz' hoş olsun, yüzünüzde 'pembe güller' açsın, ayaklarınız yerden kesilsin.

Ne zaman ki biri eline mikrofonu alsa, ne zaman ki birine yandaş ve yanaşma medyadan bir köşe açılsa hep aynı terane alıp başını gidiyor.

Bir bakıyorsunuz 'demokrasi' ile lafa giriş yapan muhterem, 'imama' selam  çaktıktan sonra mevzuyu 'başkanlık' sistemine bağlayıp çıkıyor.

Hayır; Allah için biri kalkıp farklı bir kelam etse, "Eh be içlerinde vicdan taşıyan biri çıktı" deyip kendinizi avutacaksınız.

Ama nerede?

+  +  +

Muhalefet partilerine mensup bir kişi çıkıp da 'ülkenin gerçek gündemi' ile ilgili bir iki laf mı etti, hemen yafta hazır:

- "Bunlar 90 yıldır hep aynı. Hiç değişmediler. Zaten bunlar din düşmanı."

Bir yere yaslanmadan gördükleri, duydukları ve yaşadıklarıyla bir kalem erbabı iki satır yazı mı karaladı; vurun abalıya:

- "Bunlar var ya bunlar."

Eeee, ne olmuş hacı abi bunlara?

Ne olacak; imama 'körü körüne' biat etmedi; 'yaptığı icraatları' onaylamadığı gibi bir de edepsizce eleştirdi; 'çizin' üstünü, vurun kellesini.

Sivil toplum kuruluşları 'meydanlara' mı indi; kesin, arkalarında bir 'dış lobi' vardır.

Bilim dünyasından, sanat çevresinden, işverenden, esnaftan, işçiden, köylüden, memurdan hiç söz etmiyoruz zaten.

Onlar peşinen 'umacı' olarak addedilmiş; sıkı mı birisi o şom ağzını açıp da 'iki kelam' etmeye kalkışsın.

Akıl almaz bir 'yıldırma' ve 'sindirme' politikası ile kitleler neredeyse yok sayılıyor.

Söyleyecek sözü olanlar "Acaba başıma ne gelir?" endişesiyle çoğu zaman seslerini çıkaramıyor.

Yalakaların beyanlarından anlıyoruz ki, imamın kafasında şekillenen 'ileri demokrasiye' aykırı bir söz söylemek insanın 'bugününü' değilse de 'yarınını' karartmaya yetecek.

+  +  +

Bırakın aydınını, alimini, sanatçısını, gazetecisini, 'kahvehane eşrafından', 'ev hanımına' kadar aklınıza kim gelirse hepsi susmuş, pusmuş.

Buna rağmen birileri kalkıp da "Hadi canım sen de, ağzı olan konuşuyor" diyebilir.

Peki sonra ne oluyor, konuşanın 'yanına' kalıyor mu; 'yapılan yanlışların' üzerine hiç kafa yoruluyor mu?

Acaba, "Gerçekten de hata mı yapıyoruz?" sorusu gündeme dahi geliyor mu?

Haşa; olan bir tek şey var; o da her kim ağzını açmaya yelteniyor ise hemen ona bir 'kulp' takmak.

'Söylenene' kimsenin kulak astığı yok; ama 'söyleyen' her kim ise anında o 'hedef tahtasına' oturtuluyor.

Ne 'hainliği' kalıyor, ne 'ajanlığı' ne 'kafirliği' ne de 'pişmiş aşa' su katması.

El hasılı vel kelam, adamların kafalarındaki demokrasi anlayışı en somut şekli ile şu:

- "Millet mührü bize verdi mi, o halde yargı da biziz, yürütme de, yasama da."

Hani bir Temel fıkrası vardır ya "Tam kafama göre imamı buldum"; işte aynen o hesap.

Öyle bir 'demokrasi imamı' buldular ki, onun 'sözünün üstüne' asla söz söylenmeyecek.

Onun 'hiçbir icraatı' eleştirilmeyecek, 'hiçbir yanlışı' gösterilmeyecek.

Neden?

Çünkü millet 'mührü' ona vermiş; o yüzden.

+  +  +

'Mühürü' elinde taşıyor olması, demokrasi imamına  'bütün kapıları' açıyor.

Gazeteciler 'zabıt' katibi, Genelkurmay Başkanı neredeyse 'emir' eri, yüksek yargı organlarının başındakiler ise hazretin 'aklama' memuru.

Dikkat ederseniz 'Olağanüstü Hal' ilanına rağmen sosyal hayatta çok fazla bir değişiklik olmadı.

Neden?

Çünkü 'olağanüstü' hal zaten hep vardı.

Yazarın Diğer Yazıları