İleri masumiyet devri

İleri masumiyet devri

Meğer ciddi ciddi "Perşembe''ye kalmaz yola revan olur, Cuma''ya da namazı Şam''da kılarız" kafasındaymış ya bu arkadaşlar!

Suriye''deki sürecin bu kadar uzayabileceğini tahmin edememişler.

Vah!..

İhale, dönemin danışmanlarına mı, bakanlarına mı, stratejik ortaklarına mı kalır o henüz tam net değil ama, baksanıza yine kandırılmışlar…

Öyle görünüyor ki, topumdan da, bir kere daha utanmadan "Eyvallah" bekliyorlar;

Her şey insan için…

Beşer…

Şaşar…

Olur böyle vakalar!

*

Nedir yani…

Yarım ağızla bir "Rabbim de, milletim de affetsin" tiradı geçerler…

"Yanlış yaptık" bile demeye gerek yok… Ufacık sorumluluk üstlenmeye gerek yok…  En asap bozucusundan bir "herkesten daha mağdur" rolü keserler…

Oldu da bitti; ne bedeli?

Sonuçta aldatıldılar, suçları mı var ki!..

Korku duvarlarıyla çevrelendiğimiz, hukuk sopasıyla eşek sudan gelinceye dek dövüldüğümüz "ileri demokrasi" döneminden sonra bu da iktidarın "ileri masumiyet" devri!

*

Kimse enselerine silah dayamamıştı; "Askeri vesayeti bitiyoruz", "Bu davanın savcısıyım", "Türkiye bağırsaklarını temizliyor", "Kurda merhamet etmek kuzuya zulmetmektir", "100 yıllık bir zihniyetle hesaplaşıyoruz" deyip, ne kadar kumpas varsa yol verdiler, çıkardıkları yasalarla, memleketi, kumpasçılar için dikensiz gül bahçesine dönüştürdüler.

Elleriyle büyüttükleri canavar, salyalarını kendileri için akıtmaya başlayınca da, "…komutanlarımıza, subaylarımıza, askerlerimize yönelik operasyonları da ben aynı kapsamda değerlendiriyorum. Suçluyla suçsuzun, gerçekle yalanın, doğruyla yanlışın aynı torbaya konularak yürütüldüğü bu operasyonlarla, şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı" deyip, işin içinden çıkıverdiler.

Onların ödemesi gereken bedeli;

Albay Murat Özenalp ödedi…

Yarbay Ali Tatar ödedi…

Tuğamiral Cem Aziz Çakmak ödedi…

Gazi Abdülkerim Kırca ödedi…

Ölüme tahliye edilen Kuddusi Okkır ödedi…

Bilim insanları Prof. Dr. Türkan Saylan, Prof. Dr. Uçkun Geray ödedi…

Kaşif Kozinoğlu, Muzaffer Tekin ödedi…

Türk ordusu ödedi…

Türk akademisi ödedi…

Türk basını ödedi…

Toplumsal muhalefet ödedi…

Cezaevi yolu bekleyen analar, babalar, eşler, kardeşler, çocuklar ödedi.

*

İktidarı devraldıkları gün Türkiye''nin "PKK" diye sorunu kalmamıştı.

Terör olayları neredeyse sıfırlanmıştı.

"Mehmet"lerin cenaze değil düğün alayları bir araya getiriyordu kalabalıkları.

Olmayan bir sorun icat edip, çözmeye soyundular.

"Analar ağlamayacak"tı; gözyaşlarında boğulduk o mübareklerin.

"İyi şeyler olacak" dediler. İmralı''yı "türbe"ye çevirdiler. Habur''da "devlet"i var eden ne kadar sembol varsa, topunun üzerinde halay çektirdiler. "Megri megri" diye şarkılar söylediler. Terör örgütü başı, cani Öcalan''ı "barış, kardeşlik, birlik, bütünlük garantörlüğü" makamına terfi ettirdiler. Sıfır noktasındaki bölücü terörü, yeniden yol keser, haraç toplar, dağa insan kaldırır, pusu kurar, bomba patlatır, can alır hale getirdiler.

Bölge halkıyla birlikte siyasi bekalarının da hendeklere gömüleceğini anladıklarında da, "Çözüm Süreci''ni bunlar adeta Güneydoğu''da, kısmen Doğu''da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içinde güvenlik güçlerimiz, tabi ''herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim'' dediler ama daha sonra anladık ki bu süreç içinde bunlar bunu yaptılar" deyip, o güne kadar neredeyse "derin bir suç örgütü" varsaydıkları güvenlik bürokrasisine, daha doğrusu ondan geriye kalanlara sığındılar.

Çözüm sürecinin bütün suçları, yeniden lazım olacağı güne kadar, buzdolabında, bozulmadan "saklanırken", iktidar da "yerli ve milli" gömleği içinde güvendeydi.

Bedeli;

Çarşı iznine çıkan askerler ödedi…

İnönü stadında göreve giden polisler ödedi…

Güvenpark''ta otobüs bekleyen siviller, lise, üniversite öğrencileri ödedi…

Fırat Yılmaz Çakıroğlu ödedi.

Aybüke Yalçın ödedi.

800''den fazla şehidimiz ödedi.

Şehit anneleri, şehit babaları, şehit eşleri, daha anne karnında yetim kalan şehit çocukları ödedi.

*

Sırf "alınları secdeye değiyor" diye, sırf "aynı menzile gidiyorlar" diye devlet içinde paralel bir yapı oluşmasına göz yumdular. Ne istedilerse verdiler. "Hocaefendi''nin lafları yanında ayetlerin lafı bile olmaz"dı; şirke girdiler; kıblelerini Pensilvanya''ya transfer ettiler. Ortak muhaliflerini "darbe" heyulasıyla hizaya sokmanın zafer sarhoşluğunu yaşarken, tepelerinde uçmaya başlayan F16''ın bombalarıyla sarsıldılar.

İlginç biçimde "uyanmadılar"… 

Adet yerini bulsun kavlinden bir "Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin… Bunlar ihanet şebekesi imiş, aldatıldık…"  açıklamasıyla, bütün vebali aldatanlara yıkıp, aldanmayı neredeyse bir masumiyet karinesine dönüştürdüler.

Bedelini;

Bütün kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi.

*

"Sırtlarından bıçaklayan Olmert"ten, "Yanlış yapacağına inanmadıkları Barzani"ye daha kimler…

Listeye en son Suriye eklendi;  başımıza gelenler "görünen köy"dü; ama iktidara sorsan "aldanma sahnesi".

Bu nedenle maruz kaldığımız asayişsizlik… Milli servetin, sığınmacılardan, eğitilip donatılan paralel ordulara "milli ve zaruri ihtiyaç" olmayan kim/ne varsa ona saçılması sonucu mahkum olduğumuz ekonomik yıkım…

Biz peşinen ödedik ödeyeceğimizi…

Bugüne kadarkilerin olmadı; bu dönüşün bir siyasi faturası olsun bari!

Yazarın Diğer Yazıları