İlgiler, yapmacıklık, oralara takılmak ve eşek gibi binilmek...

"İlgi alanı", "İlgi odağı"...

Çok kullandığımız iki kavram...

Önce ilgi alanı üstüne söz edelim.

İlgiyi disipline ya da kategorize etmek doğru mudur? Doğrudur bence. Söz gelimi birinin ilgi alanı edebiyat olabilir, bu bir sınırlama değil, bir tanımlama, bir açıklama, bir kolaylamadır. İlgi alanını edebiyatla sınırlarız da, edebiyatı sınırlayamayız, bu ayrım üstüne iyi düşünmek gerek.

Peki tüm ilgi alanları edebiyat gibi midir? Hayır. Bazı ilgi alanları dardırlar, hapsolursunuz girdiğinizde. Cahil, yobaz, softa, görüş fukarası kimselerin ilgi alanları böyledir. Sizi başka alanlardan men eder bu alan, kendi alanının da genişletilmesini, ötelere taşılmasını, ötelerden bir şeyler taşınmasını istemez, yasaklar.  

Oysa ilgi özgürlük ister; özgür ilgilerin alanı evrenleri aşar, insan ruhunun derinliklerinde yol alır.

İlgi odağına gelince, bu deyim ilgi alanına göre daha durmuş, oturmuş bir kavramdır... İlgi odağı/odakları vardır elbette... Güzeller, güzellikler olur ilgi odağı genellikle, ancak günümüzde makamlar, mevkiler, lüksler, şatafatlar, maddi unsurlar ve para da ilgi odağı olabilmektedir.

Bir kimsenin ilgi alanları ve ilgisinin odağı, onu karakter tahlilidir de. Bakın bu alanlara ve odaklara verin notunuzu... 

***

Hiç yapmacıklık yapmadık Bey'im, doğal olduk, hiçbir şey örtmedik, gizlemedik, kamuflajlara sığınmadık... Söz gelimi saçımız ağardıysa, öyle akça pakça çıktık herkesin karşısına, simsiyah boyayıp gençlik taslamadık... Yaptıklarımızla övündük, yapamadıklarımızı yapmış gibi satmaya kalkmadık. Ve kimseye dayanmadık, yaslanmadık, özümüze güvendik, kurt gibi kendi işimizi kendimiz gördük. Geldiğimiz makam ve mevkilerde kimseye ayak işi gördürmedik, herkesin onuruna ve emeğine saygı gösterdik.

Şimdi dönüp bakıyorum da hata etmişim, bu toplumun büyük bir kısmı bunları kaldıramıyor, rahmetli babam "İt kursağı yağ götürmez, oğlum" derdi. Tam da öyle...

***

23-24 yıl öncesine dair bir zaman dilimi...

Oraya takılıp kalıyorlar, orayı kutsuyorlar, orayı kurtuluş ve çözüm sanıyorlar...

Köprülerin altından akan suları akmamış kabul ediyorlar, geçen zamanı hiçe sayıyorlar...

Ne kadar zavallılar öyle değil mi?

Kimleredir bu sözler?

Söz sahibini, bilir ve bulur; sözün nereye ve kime gittiğini ise sezgisi ve bilgisi olanlar anlar ve sezerler...

***

"El bilir ki sen menimsen/Yurdum, yuvam meskenimsen/Anam doğma vetenimsen/Ayrılar mı könül candan/Azerbaycan Azerbaycan" dizelerinin şairi (bu dizeler uzun bir şiirden alınmıştır ve o şiirde Azerbaycan güzellenmiştir...) Hadi iki beşlik daha verelim bu şiirden:

"Könlüm keçer Garabağ'dan/Gâh o dağdan, gâh bu dağdan/Akşam üstü goy uzaktan/Havalansın Han'ın sesi (Azerbaycan'ın ünlü ses sanatçısı Han Şuşinski)/Garabağ'ın şikestesi"

"Hey bahıram bu düzlere/Ala gözlü gündüzlere/Gara hallı (benli) ağ üzlere/Könül ister şiir yaza/Gençleşirem yaza-yaza"

Azerbaycan'ın millî şairi Samet Vurgun'dan söz ediyorum. Ülkesini çok seven bu insanı öyle bir hale getirmişler ki günün birinde: "Çok da terifleme (övme) veteni mene/Onda eşek kimi (gibi) mindiler (bindiler) mene" deyivermiş.

Haksız mı, hepimiz zaman zaman böyle kahretmiyor muyuz?

Yazarın Diğer Yazıları