İlk ve son sandık müşahitliğim

Seçim sathı mailine girdik. Bu Pazar konuyu, buradan kurgulayacağım. Türkiye'de ilk seçim Osmanlı dönemindedir. 1876 Anayasası'nın -Teşkilatı Esasiye- kabulüyle bu seçimin esasları belirlendi. En önemli kural "gizli oy" sisteminin getirilmesidir. "Her ilin seçim bölgeleri hükmü" de karara bağlanmıştı. Ancak Sadrazam Mithat Paşa'nın "Meşruti rejimi" hemen yürürlüğe sokma çabası işleri karıştırdı. Sadrazamın amacı yönetimi padişahla paylaşmaktı. Bunu engellemek isteyenler "geçici talimat" hazırlayıp, yürürlüğe soktular. Buna göre "50 bin erkek seçmene 1 milletvekili" şartı konuldu. Bildiğiniz gibi kadınlara seçme seçilme hakkı Atatürk tarafından sağlanmıştır. Daha önce bu hakları yoktu.

Seçimlerde aday olmanın ön koşulu ise "emlak sahibi olmaktı". Anlaşıldığı gibi milletvekilliği "servet ilkesi"ne bağlanmıştı. "İki aşamalı sistem"in kabulü ise İstanbul dışında kalan bölgelerde "idare meclisi üyeleri" yani ikinci seçmenin belirlemesi idi. Bunlar da gizli oyla o göreve getirildiler.

Başkent İstanbul içinde ise iki dereceli sisteme daha uygun bir usül kullanıldı. 2 Ocak 1877'de yayınlanan kararname ile İstanbul, İzmit'i de içine alıp 20 seçim bölgesine ayrıldı. Bunların her birine, yörenin önde gelenlerinden oluşan "seçim kurulları" atandı. Denetimlerinde, her seçim çevresinde İstanbul milletvekillerini seçmek üzere "ikişer vekil" uygun görüldü. 25 yaşını doldurmuş olmak ve yine emlak sahibi bulunmak şartı tekrarlandı. Birinci Meşrutiyet'te yapılan bu seçim ilktir. Başkası da yapılamamıştır.

Anılar

Gelelim benim politikaya bulaşmama. Yıl 1965. Türkiye seçime hazırlanıyor. Ataninem başpartici. Hatta İsmet Paşacı. Süleyman Demirel daha yeni siyasete atılıyor, henüz toy. İtiraf etmem gerekirse hiçbir tarafa henüz meylim yok. Muhtardan anneanneme, ondan bana teklif geldi; Sandık Müşahitliği. Bu zorla empoze edildi. "Hayır" deme şansım yok. Son anda sordum: "Peki, hangi partiyi temsil edeceğim". Cevap kısaydı; Paşa'yı. Bu kez hangi Paşa diyemedim. Adalet Partisi'nin kurucusu da bir başka paşaydı; Ragıp Gümüşpala.

Ve o gün geldi. Fener'i Balat'a bağlayan ana cadde Abdüllezel Paşa'daki seçim merkezine gittim. Sandık heyetinin başkanı öğretmendi. Benimle birlikte toplam dört kişiydik.

İlginç işler

Ramazanda topun patlamasını bekler gibi gezinip durdum. Sandalyeme bile çok az oturdum.

Azınlıkların henüz bölgeyi terk etmediği yıllardı. Her şey normal düzende gitti. Hatta başkan yaşım henüz tutmadığı halde bana dahi oy kullandırttı. İlginç olan, iki seçmene yardımlarımdı. Biri Musevi idi. "Gözlerim iyi görmüyor. Paravanın arkası da karanlık" diyerek beni çağırdı. Yanına gidince "Delikanlı bas bir yere. Maksat dumanı doğru çıksın" diye fısıldadı. Ben de gereğini yerine getirdim. Şu kadarını söyleyeyim, Ataninem mührü nereye bastığımı görse kesin beni döverdi hem de özel demir maşasıyla.

Yardım talep eden ikinci kişi semtin balıkçısı Todori idi. Zaten tanışıyorduk. Çok severdim. Hatta yıllar sonra babamın cenaze namazına katıldığını görünce şaşırmıştım. Düşünün Edirnekapı-Mihrimahsultan Camii'nde saf tutan bir Ortodoks. Neyse toprağı bol olsun. İsteği üzerine aynı uygulamayı ona da yaptım. Eğer anneannem bunu da bilmiş olsa yatak kabartma sopasını kesin kafamda kırardı.

Bu yaşa geldim, tek sandık müşahitliğim bundan ibarettir. Daha sonra gelen tüm teklifleri anında reddettim. İtiraflarımı da ilk kez yapıyorum.

Adın ne?

Bir kerede "Nüfus Sayımı"nda görev aldım. O da aynı dönemdeydi. Kapı kapı dolaşıp o bitmez tükenmez soruları yöneltmekten boğazım kurudu. Para vereceğiz deyip kandırdılar. Neticede onu da alamadım. Onca kapıdan içeri girdim ama en güzel anım bir Karslı iledir. Fener-Kiremit Caddesi'ndeki bir evdeyim. Klasik soruları yöneltiyorum. Adam hayli yaşlı. Aile fertleriyle ilgili tüm sorulara kendisi cevap vermekte ısrarlı. Eşinin adını sordum. Durakladı. Sonra yandaki odaya doğru bağırdı; "Hanım, hanım senin ismin neydi?" Belli ki, en az yarım asırlık evliliği süresince hep aynı şekilde seslenmiş "hanım". Şimdi merak ettiniz değil mi? Kocasının unuttuğu isim hiç aklımdan çıkmadı; Emine.

...

HAFTANIN SÖZÜ:

Kendi kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmeye çalışmada şansının ne kadar az olduğunu anlarsın"... Voltaire

Yazarın Diğer Yazıları