İlkokullar ve ilkokul öğretmenleri...

Ernest Renan: "İnsanlığın tarihi, müstesna yaratılmış insanların macerasından başka bir şey değildir" der. Fransız yazarının bu sözüne nazire olarak ben de diyorum ki "Eğitim tarihi müstesna yaratılmış insanları bulup ortaya çıkarma mücadelesinden başka bir şey değildir." Gerçekten de eğitimin en büyük görevi kabiliyetleri tasnif etmektir. Esasen -dağılımlar farklı olmakla beraber- her insanın kabiliyeti sonuç itibarı ile 100 üzerinden 100'dür. Yani birinin matematiğe olan kabiliyeti daha fazladır, diğerinin resme olan kabiliyeti oransal olarak daha yüksektir, öbürünün aklı ticarete daha yatkındır vs. Ama kabiliyetlerin toplamı herkeste eşittir. Öğretmenlere düşen, kendilerine teslim edilen gençlerin kabiliyetlerini ölçerek onları ilgi alanlarına göre hayata hazırlamaktır. Gel gör ki bizde her şey tesadüflere bağlı. Genç beyinler rüzgâr önünde kuru bir yaprak misali sağa sola savruluyor. Okur-yazar zümrenin "Tekrar başa dönme imkânınız olsa aynı mesleği seçer miydiniz" sorusuna %90 oranında "hayır" cevabı vermesi bu savruluşun resmi değil midir?

Kabiliyetlerin tasnifi elbette ilkokullarda yapılacaktır. Lakin yazık ki bizim ne böyle bir programımız var, ne de böyle bir meselemiz... Eğitim sistemimiz "Saldım çayıra, Mevlâ'm kayıra"dan ibaret. "Saldım çayıra" deyince aklıma geldi, bir zamanlar bizim Toroslarda yaz geldi mi köylüler atını, sığırını "Çukurçimen" denilen otlak bir araziye götürüp salıverirlerdi. İki-üç ay burada kendi başlarına otlayan hayvanlar, havalar soğuyunca -göçmen kuşlar misali- sürüler halinde köyümüze hatta evimize gelirlerdi. "Delikli demir çıktı mertlik bozuldu" hesabı dört tekerlekli vasıtalar çıkınca köylülerin bu saflığı hırsızların iştahını kabartır. Kamyonlarla gelen hırsızlar hayvanları arabalara yükleyip götürürler. Böylece de "Saldım çayıra, Mevlâ'm kayıra" âdeti sona erer.

Görüldüğü gibi köylüler, başlarına gelen olumsuzluktan ders almasını biliyorlar, ya devletimiz? Beyin göçünden bahsediyorum. En ünlü bilim adamlarımız niye Batı üniversitelerinde çalışıyorlar? "2015 Nobel Kimya Ödülü"nü kazanan Türk Profesör Aziz Sancar niye Amerika'da yaşıyor hiç düşündünüz mü?

Bu müstesna kabiliyetler, bizim "Saldım çayıra, Mevlâ'm kayıra" tipi eğitim sistemimizden yabancıların çaldığı "beyin"ler değil midir?

Toros Yörükleri hayvanları çalınınca gerekli tedbirleri almasını bilirken koca devletimiz "beyin hırsızlığı"na nasıl duyarsız kalabiliyor?

Konumuza dönecek olursak, eğitimimizin en önemli ayağını ilkokullar teşkil eder. Aydın Bolak'ın ifadesiyle: "İlkokul, kişinin hayata hazırlanışındaki en mühim noktadır. Çalışma disiplinini, vazife aşkını, öğretmenini sevmeyi, arkadaşlarıyla topluluk hayatı yaşamayı, birlikte gülmeyi ve birlikte eğlenebilmeyi, acı duymayı çocuk ilkokulda öğrenir." (Sohbetler, s. 257) Bütün bunları organize edecek olan da gayet tabii ilkokul öğretmenleridir. Diğer bir ifade ile eğitimin en ağır yükü ilkokul öğretmenlerinin omuzlarındadır. Millî Eğitim Bakanlığı acaba bu gerçeğin farkında mıdır? Sanmıyorum...

Kısacası; eğitimimizin temelini ilkokullar teşkil etmektedir. Dolayısıyla, ilkokulları ıslah etmeden Türk eğitim sistemini düzeltemeyiz. Ben Millî Eğitim Bakanı olsam yapacağım ilk iş, ilkokul öğretmenliğini en cazip meslek haline getirmek olurdu. Bu milletin en müstesna kabiliyetlerini ilkokul öğretmeni olabilmek için yarışır halde gördüğümüz gün, dünya milletler sofrasına en güçlü oturduğumuz gün olacağından şüpheniz olmasın...   

Yazarın Diğer Yazıları