İnanç ve güven bitmiştir...

Güvenin bittiği yerde kaos ve kargaşa doğar. Herkes kendi işini kendi halletmeye başlar. Zamanla daha güvenli yerler arama gereği duyar. Bunlar tarihte hep var ola gelmiş olaylardır. Bugün ise benim ülkem de böyle bir yol ayırımına girmiştir. Nitekim yapılan istatistikler ise bunun göstergesidir. Sıcak paranın Türkiye’yi terk edişi de olayların en canlı şahididir.
İnsanımızın hayal kurmasını dahi kabullenemeyip, rüyalarında kâbus görmelerine neden olan ortaklar bir birlerini suçlayarak, korkularımızı ve endişelerimizi körüklemektedirler. Bu da halkımızda gelecek kaygılarına neden olmaktadır. 
İnsanlarımızın geçmişte yaşadıkları çirkinlikleri sonlandıracak, güvensizliği silecek ve yeni bir ak sayfa açacaklarını, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele ederek, 76 milyon insanımızı kucaklayacaklarını söyleyerek iktidara gelenler, yaptıklarıyla geçmişimize rahmet okutur hale gelmişlerdir.
Çoğunluğumuz var deyip, her şeyi kendilerine hak görenler, Meclis’te yasalarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktadırlar. Keser misali hep kendi çıkarları doğrultusunda yontmuş, hiçbir zaman hızar gibi olamamışlardır. İhale yasasını defalarca değiştirirken, dün referandumla halka sunup çıkardıkları HSYK yasasını devrim olarak sunmuşlardır. Bugün ise bana karşı bildiri yayınladılar diye, HSYK’yı ikiye bölerek hâkim ve savcıları halkın temsilcisi milletvekilleri seçsin diyorlar. 
Daha önce AB böyle istiyor diye değiştirdiği Kolluk Kuvvetleri Yönetmeliği’ni, yolsuzluklarımız konusunda bizi bilgilendirmedi diyerek yeniden değiştirebiliyorlar. Benim ve yol arkadaşlarımın yaptıklarından, önce ben haberdar olayım ki gerekli tedbirleri alabilelim diye düşünüyorlar. Tıpkı son yolsuzluk olayında mahkeme kararına rağmen suçluları yakalatmayıp, gerekli aramalara izin vermeyerek delilleri kararttıkları gibi olsun istiyorlar.
Nasıl ki yapılan çirkinliklerin üstünü örtme adına, Sayıştay’a denetleme görevi yaptırmadılarsa, Suriye’ye giden bir TIR’ı da yapılan ihbara rağmen vali tarafından arattırmayarak jandarmaya görev yaptırmamışlardır. Sonunda yapılan bir açıklamayla o TIR’ın Türkmenlere yardım götürdüğünü söyleyerek, düne kadar Türk’üm diyemeyenler bu gün Türkmen’e sığınmışlardır. 
Geçmişte bazı asker ve sivilleri hükümeti yıkacaklar diye, Türk destanının adını vererek yaptıkları operasyonlarla içeri attırıp bir kısmının ölümlerine neden olanlar, bugün kalkmış yüce Türk ordusuna kumpas kuruldu diyebilmekteler. O gün bağımsız yargı var diye ahkâm kesip, makam araçlarını savcılara tahsis edenler, bugün ise yargının bağımsız olmadığından, paralel devletten ve imam savcılardan bahsetmekteler.
Geçmişte kendi atadıkları Genelkurmay Başkanı’na terör örgütünün başı deyip, gerçek terör örgütünün başıyla pazarlık yapanlar; iktidarlarıyla birlikte tepe noktalara getirdikleri kişiler vasıtasıyla cemaatin oylarını alırken, o atadıklarını ve cemaatle bağlantılı olanları bugün vatan haini ilan etmekteler. Besleyip büyüttükleri, nerede ve ne yaptıkları pek de bilinmeyen bazı sivil toplum kuruluşlarına bildiriler yayınlatarak, halen ulvi değerleri kullanıp insanlara kefen giydirerek ve bir kısım yerleri tehdit etmek suretiyle görevlerini engelleyerek, komplo teorileriyle olanları kapatmaya çalışmaktalar.
Olanlardan dolayı ülke ekonomisinin milyarlarca dolar kaybettiğini söylemek suretiyle ve ‘benim bile odam dinleniyor beni yakacaklar bana sahip çıkın’, sızlanmalarıyla hamaset yaparak, yapılanlar gizlenmek istenmektedir. Bu durumdan ülkenin içte ve dışta zarar gördüğü, İslam dininin örselenip zedelendiği doğrudur. Ancak sorumlularının kendileri olduğunu ve hesap vermekten kaçamayacaklarını da bilmemeleri gerekmektedir.
Ülkede bunların hiç biri olmamış gibi iktidar ve muhalefet el ele vermişler, bölücü KCK’lıları nasıl kurtarırız diye komisyon kurarken, her konuda yüksek perdeden konuşanların büyük çoğunluğu nedense susmaktadırlar.
Bu durumda benim ülkemde demokrasiden, hukuk devletinden söz edilebilir mi?  Hukuk yalnızca garip-gurabanın yakasına yapışan, polisi ise yakaladığı zavallıyı döverek hatırlıyı koruyorsa bu ülkede kurumlara güven olur mu? Yöneticilerin çıkarına çalıştığı, kuruluşların iktidardan korkan bir devlette ne yapılabilir? Bu nedenledir ki, ben de her yurttaş gibi ülkemdeki yönetime, kurum ve kuruluşlara güvenmiyorum. Görevlerini de bil hakkıyla yaptıklarına inanmıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları