Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Enes İSLAMOĞULLARI

Enes İSLAMOĞULLARI

İnsan yaşıyorken özgürdür!

Penceresiz dört duvar var yalnızlığı paylaşan, geceyi çoğaltan bir mumun alevi...
Parmaklıkları insan kemiklerinden yapılmış zindandan, yalnız renklerinden tanıdığımız mevsime açılan bir kapı var....
Doğacak güneş var, ısınmak için tek umudu güneş olanların en çok beklediği ışık, yürekleri ışıksız aydınlatmaya muktedir güneş var...
Çıplak ayaklarımızın altına serilmiş boylu boyunca toprak, ufuksuz, çizgisiz, sınırsız bir gökyüzü....
Terk edişinde bile güneşin en güzel renkler var bıraktığı göğün yüzüne, günün başka herhangi bir vaktinde göremeyeceğimiz...
Dibi hiç görünmeyen turkuaz bir deniz ve sonu hiç görülemeyecek hayallere açılmış yelkenleri var kağıttan yapılmış gemilerin..
 Bir kıyı var belki vurulabileceğin, lâkin önünde sonunda varacağın, döneceğin tek bir liman var! Göz göze gelmeye sakındığın bir göz, yüzüne bakmaya kıyamadığın eşsiz bir yüz, tutamadığın bir el, edemediğin bir çift kelâm var belki..
 Veremediğin bir selam, açamadığın kapı, duyamadığın bir ses, kuramadığın bir cümle..
 Açlığı iyi bellemiş bir çocuğun çaldığı ekmek, susuzluktan çatlamış dudaklara bir yudum su....
 Ne hayra, ne de şerre yorulabilen bir rûya, asırlardır tek bir sabahı bekleyen bir uyku var....
 Kırılıp paramparça olmuş bir hâyâl, mâziyi anımsayamayan bir istikbâl var sahipsiz...
Hep bir ağızdan aynı şarkıyı söyleyen kuşlar var aynı çiçeğe, aynı kafesin içinde hapsolunmuş, küçük bir rüzgârla dolacak kanatları...
 Güle dönmeye sabırsızlanan bir gonca, sararan yapraklarını dökmeyi bekleyen bir ağaç var yeniden yeşile varmak için...
Bir çocuk var, cehâletle işlenmiş bir cinâyetin süsü, kadersiz, hiçbir vakit tahayyül edemeyeceği geleceğinden habersiz...
Ömrünü bir darağacının altında, gölgesinde, ömrünü bir sandalyenin üstünde, tepesinde, ömrünü arafta geçiren bir adam var...
Kadınlığından utandırılmış utanmaz bir kadın, cenneti üzerine basamamış bir anne, diri diri toprağa gömülen bir kız çocuğu var...
Topraktan yapılmamış eller var, ölüm kusan silahları var ellerinde, kim bilir kimin ömrüne doğrultmuş cesaretini....
İnsan var insandan korkan, Tanrı’nın bahşettiği merhametle yetinememiş, ahir ömründe bir kez olsun hakikat uğruna sevmeyi becerememiş insanlardan..
Bir şehir, sokaklarında ıslık çalınarak gezilmiş bir zaman, hâtıralar var bir şehrin bomboş sokaklarında bırakılmış, sınırları olmayan bir vatan var....
Bembeyaz bir kağıt var üzerine tek kelime yazmaya cesaret edemediği kimsenin, ortadan ikiye bölünmeyi bekleyen bir kurşun, bir kalem var...
Soğuk bir ölüm var! Bembeyaz libaslarını giyinmiş doğduğunda üstüne, ezelden beri mahkum olduğumuz tek hakikat, ölüm var..
Kelâmın cümlesini bir nefeste ciğerine dolduran bir kelâm var; Hürriyet!
Hürriyet varsa umut, umut varsa hayat var....
Bir şiir var, Edip Cansever’in kaleminden okuyup, Tuncel Kurtiz’in sesinden dinlediğimiz, bir daha hiç dinleyemeyeceğimiz O’nun sesinden;
 “Gömdüm hepsini geliyorum
İnsan yaşıyorken özgürdür
Yaklaştım iyice geliyorum
Her insan biraz ölüdür
Biz de biraz ölüyüz
Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler
Dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan yaşıyorken özgürdür”
Bir insan ölmüş, sesinden güzel şiirler dinlediğimiz, güzel filmlerini izlediğimiz bir insan! Nefesi tükenmiş bir insanın, ne fark eder ne olduğu, neci olduğu?
Allah rahmet etsin, bir aktörün cenâzesinin ardından neş’e ve müteselsil kin peydâh edenleri de ıslah etsin!..

Yazarın Diğer Yazıları