İntikam alma, cezasını ver!

Yüreğimiz yanıyor, içimiz kanıyor, vicdanımız sızlıyor... Teröristten insaf ve merhamet umulmaz ancak hükümetten yahut devletten tedbir almasını beklemek hakkımız değil mi? Yılların, özellikle son yılların, en hafif deyimiyle ihmali, terörü tam bir baş belası haline getirdi. Çeyrek asrı aşkın tecrübe nerede? Terörün kökünü kurutacak devlet aklı hangi köşeye sıkıştı? Yoksa hiç yok muydu? Kendini akıntıya kaptırmış, güncel önlem ve taktiklerle durumu kurtarmaya çalışan gruplar tarafından mı oyalandık?
Org. İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılmadan kısa bir süre önce yaptığı  “terörle mücadele konusunda uzmanımız yok” açıklaması sürekli kulaklarımda yankılanıyor. Hâlâ inanmakta güçlük çekiyorum. 25 yılı aşkın bir süre terörle mücadele ettiğini sandığımız devlet nasıl olur da hiç uzman yetiştirmez? Neredesin ey devlet aklı!
Peki şimdi uzmanımız var mı? Terörün nasıl bitirileceğini bilen bir iktidar bize nasip olmayacak mı? Terörle mücadele ile teröristle mücadelenin arasındaki farkı bilmeyen yahut gereğini yapması gerekirken panikleyerek bildiklerini de unutan bir yönetimle karşı karşıyayız. Kritik zamanlarda durumu yönetmek, kaos durumunda sağduyuyu korumak zordur; fakat hayati önem taşıyan bir maharettir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, terörü kınarken intikam ve savaş kavramlarını aynı satırda kullanıyor. Devlet intikam almaz, cezasını verir. Vaadinde duramıyorsa varlığını da tartışmalı hale getirir. Duygusallık aklı, mantığı ikinci plana atar. Birey olarak asker veya polis, her normal insan gibi intikam hissiyle dolup taşabilir, ancak devletin kurumsal yapısında öfkenin, kinin, nefretin yeri yoktur. Elinizi tutan mı var, buyurun gereğini yapın...
Elbette terörün arkasında devlet veya devletler var. Açıktan savaş ilan edemiyorsanız, onlarca yıldır savurduğunuz boş tehditler de anlamını yitirir. Gülüp geçerler. Hangi terör saldırısına karşı  “mütekabiliyet esasına”  göre bir cevap verdiniz ki, sizi ciddiye alsınlar! Üstelik aba altından sopa gösterdiğiniz devletler sizin teröre karşı resmen silah, taktik ve istihbarat yardımı aldığınız devletler değil mi?
Geçen hafta PKK’nın acımasızca katlettiği ’sivil’kadın ve çocuklara dair haberler, BDP’ye destek verenlerin dahi vicdanlarını yaralayıp, saldırıları lanetleme aşamasına gelince, terör örgütü silahın namlusunu doğrudan asker ve polislere çevirdi. Dünya kamuoyunda uyuşturucu kaçakçılığı ile yerlerde sürünen sözde saygınlığı,  “kadın ve çocuk katili” vasıflarıyla can çekişirken güya ‘gerilla’ eylemi düzenleyerek zevahiri kurtarmaya çalışıyor.
Süreci kimin kontrol ettiği konusunda şüphelerim var. Çünkü kafasında birden fazla devletin şapkasını taşıyan görevliler her zaman vardır ve olacaktır. Matruşkanın içinden hangi istihbarat örgütünün çıkacağı konusunda bir kanaatim olsa da, bunu suçüstü halinde ispatlamak devlet kurumlarının harcıdır, beni aşar. Fakat 24 şehit verdiğimiz son saldırıdan sonra yaşanacak aşamaları tahmin etmek zor değil. Millet akan kanlarla iyice canından bezdirilirken, Öcalan daha ‘insancıl’ mesajlar veren bir lider olarak piyasaya sürülecek! Tek çözüm mercii gibi sunulacak. İnsanımız da kahrederek,  “lanet olsun, kanın durması için ev hapsine çıkarılması gerekiyorsa çıkarılsın!” diyecek! Terör kısmen durdurulunca da  “İmralı’ya karşı Silivri!”  denklemiyle genel af tartışmaları gündeme getirilecek.
Ocaklar bunun için yıkılıyor, bağrımıza ateş bu yüzden düşüyor, kanlı hesaplar bunun üzerine yürütülüyor. PKK kendi lehine süreci hızlandırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Ancak anlamadıkları şu: Millet bu hesapları anlamayacak ve sonunda sizden bunların hesabını sormayacak kadar saf değil. Peki siz sayın komplo teorisyenleri, bu kadar basit yöntemlerle terörün biteceğini nasıl düşünebilirsiniz? İmralı’nın kapısıyla penceresiyle oynayarak Öcalan yandaşlarını manipüle etmekte tecrübe kazanmış olabilirsiniz. Fakat süreci ne zaman kontrol ettiniz ki bundan sonra edebilesiniz? Öcalan da ‘barışı’ sağlayamazsa tekrar hapse mi atacaksınız?

Yazarın Diğer Yazıları