Irak’taki Yeşil Bölge

Amerika’nın Irak’tan “bayrak indirme” merasimi eşliğinde çekip gittiği görüntülerini televizyon ve gazetelerden takip etmişsinizdir. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’nın, ülkeyi her yönüyle harabeye döndüren “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu”nun “dökülen kana ve harcanan paraya değdiğini” söylediğini de biliyorsunuzdur.
Bu sütunda tekrarlayıp durduğum bir iddiam var: Amerika Irak’ı terk etmeyecek! Gereksiz bir hassasiyet gösterdiğime yönelik eleştiriler gelse de iddiamda ısrar ediyorum. Amerika ‘alacağını’ tahsil etmeden öylece bırakıp gitmez. Nitekim hâlâ güneyimizde.
Evet görünüşte Amerikan ordusu, Türkiye üzerinden olmasa da Kuveyt üzerinden Irak’ı tahliye etmiştir. Ancak yerini çoğu eski askerlerden oluşan özel güvenlik kuruluşlarına bırakmıştır. Ayrıca işgalle varmak istediği asıl hedefine ulaşmış, yani Irak’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının üzerine kaç yıl süreceğini bilmediğimiz bir zaman müddetince ipotek koymuştur. Muhtemelen kaynaklar tükeninceye ya da değersizleşinceye kadar da orada kalacaktır.
Perdenin önündeki oyuncular, arada kostüm değiştirmiştir. Askerler resmi üniformalarını çıkarmış yerine özel güvenlik kıyafetlerini giymiştir. Zaten Amerikan ordusu bölgeyi resmen korumak için ekstra şartlar ileri sürmekteydi. Irak mahkemeleri, Amerikan askeri personelini ve orduya iş yapan şirket çalışanlarını yargılayamayacak, ayrıca 10 yıllığına Savunma ve İçişleri Bakanlıkları ile İstihbarat kurumları ABD gözetimine bırakılacaktı. Irak’ın egemenliğini hiçe sayan maddelerin kabul edilemeyeceği açıktı. Bunun üzerine 30 Haziran, 2009 itibariyle şehir merkezlerindeki muharip askerler kışlalarına çekilmişti.
“Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” bilinen bir taktiktir. Amerika’nın korumadığı bir ortamda büyük holdinglerin hiçbirinin faaliyet yürütmeyeceği açıktır. Fakat kimse de Irak’taki fırsatları tepip gitmek istemez. Ancak Amerikan askerleri de akla zarar yetkiler istemektedir! Bu durumda ara çözüm nasıl bulunacaktır?
Bağdat’ta havaalanına yakın bir mesafede ‘Yeşil Bölge’ (green zone) diye adlandırılan 10 kilometrekarelik bir alan var. Eskiden Saddam’ın sarayı ve Baas’ın karargahının bulunduğu bu bölge şimdi Amerikan misyonunun ve şirketlerinin merkezi. Irak istikrarlı bir yönetime kavuşsa bile Amerika’nın ‘yeşil bölge’yi ne zaman terk edeceğiyle ilgili bir bilgimiz yok.
‘Yeşil bölge’nin ve ülkedeki yabancı tesislerin korunması için yaklaşık olarak 100 bin güvenlik görevlisine ihtiyaç duyulduğuna yabancı kaynaklarda dikkat çekiliyor. Bu güvenlikçilerin de çoğu eski askerlerden oluşuyor. Amerika’nın önemli sorunlarından biri de bu eski ordu mensuplarının sosyal güvenlik imkanlarından mahrum bırakılması. Şimdi özel şirketlerin emrinde kurulacak bir ordu ile birçok sorun kendiliğinden çözülmüş olacak...
Bu durumda Amerika’nın Irak’tan çekildiğini öne sürenler, Amerikan ve İngiliz şirketlerinin ülkenin petrol, doğal gaz ve diğer yer altı kaynaklarının ne kadarlık bir kısmına ve kaç yıllığına el koyduğunu bilerek konuşmalıdır. Hadi diyelim ki Iraklılar Amerikan mandasıyla bir nesil daha yaşamayı mecburen kabul etsinler, fakat doğal zenginlikleri kim bilir daha kaç nesil boyunca işgal altında kalacaktır?
Sözün özü; ABD için bir ülkeyi işgal etmenin asıl nedeni, o memleketi resmen yeni bir eyaleti haline getirmek yahut orada sürekli asker bulundurmak değildir. Eski tip işgaller artık demode oldu. Şimdi yeni bir dünya düzeni var. Yeni moda, “işgal masraflarına” karşılık işgal edilen ülkenin doğal kaynaklarına ipotek koymayı öngörmektedir. Bunu sağlamak için de kendisine bağlı bir yönetici elit kitleyi iktidar koltuklarına yerleştirmeyi hedeflemektedir.
Nitekim Irak’taki mevcut yönetim Amerika’nın çekilmesinden rahatsızdır. Tek başlarına güvenliği sağlayamayacaklarından endişe etmektedirler. Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Amerikan askerleri çekilirken Washington’a giderek ticaret anlaşmaları imzaladı. Ülkesinde sınırsız fırsatlar bulunduğunu belirterek Amerikalı işadamlarını ülkesinde yatırım yapmaya şu sözlerle çağırdı: “Irak’ın geleceğine generallerden çok şirketlerin başkanları öncülük etmeye başladı.”
Türkiye için bu sahneler çok tanıdık. Üç yüz yıldır bu filmi birçok kez izledik. Şimdi tarih tekerrür ediyor. Biz yine seyrediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları