İran-BM anlaşması ve yansımaları

İran’ın 12 yıldır sürdürdüğü ve anlaşmaya yanaşmadığı nükleer faaliyetler sorunu 14 Temmuz’da 5+1 ülkeleriyle yaptığı anlaşmayla neticelendi. Geçen hafta bu anlaşmayı teknik olarak detaylı bir şekilde ele aldık ve bugün de yansımalarını irdelemek istiyoruz.

İran 1979’dan bu tarafa İslami bir rejimle yönetilmektedir. Şah’ın mirasını ve politikasını kabul etmemiştir. Eskinin üzerine bir sünger çekmiş ve kendisine yeni bir rota çizmiştir. Bu rota Batı’dan bağımsız, bölgesel bazda iddialı ve İslami rejimi diğer İslam ülkelerinde yayma politikası gibi özelliklere sahipti. 1980-1988 Irak ile yaptığı savaş çok yıpratmış ama Irak’tan daha güçlü ve daha itibarlı bir şekilde çıkmıştır. Zira savaşı Saddam başlatmıştı ve 2 İslam ülkesi arasındaki savaş sorumluluğu Irak’ta idi. Anlaşılan, İran bu savaştan fazla bir ders çıkartmadı, İslami ideolojisi gereği önce Amerikalılar ve İsraillilerle sonra da Avrupalılarla ilişkilerini bozdu. Bölge ülkeleriyle de, komşu ülkeleriyle de ilişkilerini zayıflattı. Kendisini yalnızlaştırdı, komşu ülkelerde bulunan Şiileri kendi etrafında örgütledi ve bir Şii kuşağı oluşturdu. Bu davranış, komşu ülkelerin iç işlerine karışma anlamı taşıyordu.

Irak, Lübnan, Katar, Umman, Yemen, Suriye, Pakistan ve Türkiye gibi ülkeler başta olmak üzere bütün Müslüman ülkelerdeki Şiileri örgütledi ve İran’ın çıkarlarını o ülkelerde savunur hale getirdi. Önemli zaaflarına rağmen, bunu yapmaktan da korkmadı zira İran, İslam ülkeleri arasında en kritik etnik yapıya sahip ülkelerden biridir.

Yalnızlıktan kurtuldu

İran içine düştüğü yalnızlıktan kurulmak için rejimini bölgeye yaymaktan vaz geçti, daha ılımlı bir politika izlemeye başladı. Ancak bölgede liderlik yapmak isteyince bölge ülkeleriyle özellikle, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye ile birçok konuda uyuşmazlığa düştü, Suriye ve Yemen gibi. Bölgede daha güçlü olmak için nükleer silah sahibi olmak istedi, ama İsrail ve Batı başta olmak üzere yakın müttefikleri, Rusya ve Çin de bu isteğe dur dedi. İran hem Orta Doğu hem de Uzak Asya ülkesi sayılır, doğu komşuları Pakistan ve Afganistan’dır. Çin ve Hindistan ile arasında birer ülke var. İran’ın atom bombası elde etmesini hiçbir ülke istemiyor. Dünya’ya rağmen bunu elde edemezdi, zira hem teknolojik bilgisi yoktu hem de materyalin tamamına sahip değildi. Eğer bir şekilde İran atom bombasına sahip olursa bunun bölgede ve dünyada çok farklı sonuçları olurdu. Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeler de nükleer silaha sahip olmak isteyeceklerdi. Bu, bölge ve dünya barışı için çok tehlikeli olurdu. İran halkının da böyle bir ihtiyacı ve talebi yoktur. Diğer bölge halklarının olmadığı gibi, atom bombasını kime karşı kullanacaksınız, kullanmayacaksanız eğer niçin sahip olmak istiyorsunuz.

 Atom bombasına sahip olmak hem çok pahalı hem de tehlikeli bir durum arz eder. Caydırıcılık rolünün güçlü olduğu biliniyor ama sırf bunun için bu kadar riskli ve gereksiz bir tasarrufta bulunmak akıllıca bir tutum değildir. 14 Temmuz anlaşması bütün dünyayı rahatlatmıştır. Şimdi de İran’ın daha güçlü ve zengin olacağı, dolayısıyla terörü destekleyeceği ve komşularına daha fazla baskı yapacağı öne sürülmektedir. Bu yaklaşım bize abartılı gelmektedir.

İsrail bu anlaşmadan memnun olmadığını söylemekte ama bu doğru değildir. İsrail, Ruhani’nin elini güçlendirmek için numara yapıyor. İran rejimi yalnızlığının faturasını ağır ödedi, bu tecrübeyle daha barışçıl ve dikkatli davranacağını düşünüyoruz. İran halkı çok yoksullaştı, Şah rejiminin şatafatlı zamanı gıpta ile anlatılır hale geldi. İran’ın kaynakları artık saçma sapan politikalara değil halkın cebine girecektir. Yalnızlığını gideren İran daha sakin ve rahat davranacaktır. Bu rahatlık ve zenginlik bütün bölgeye olumlu yansıyacaktır. Özellikle Türkiye ile daha büyük ekonomik imkanlar ve ilişkiler olacaktır, tek koşulu, AKP’nin çağ dışı mezhep ayrımcılığı politikasına ve Esad saplantısına tekrar düşmemesidir.

Yazarın Diğer Yazıları