İran üzerinden strateji oyunları

Uluslararası güçler İran üzerinden bütün dünyanın gözlerinin içine baka baka oyun sahneliyor ve herkes itirazsız seyrediyor. Bu oyun İran’ın ne kadar korkunç bir ülke olduğuyla ilgili dehşet tablosu oluştururken perdenin arkasında bir yandan Ortadoğu’nun rantı paylaşılırken öbür yandan da istikbalde yeni bir Şii -Sünni çatışmasına zemin hazırlanıyor.
İran’ın durumu zengin özkaynaklarına rağmen kötü yönetim sebebiyle iflasın eşiğine gelmiş ve giriş ve çıkışları da mafya tarafından tutulmuş bir holdingi andırıyor. Mafya keyfince dilediğine izin veriyor yahut engelliyor. Nitekim, ABD İran’a yatırım planlayanlar için 20 milyon dolarlık bir üst sınır belirlemiş ve bunu aşacak girişimler için kendisinden izin alınmasını şart koşmuştur. Birleşik Devletler’den teknoloji ihraç eden şirketler yahut yardım alan ülkeler bu şartları doğrudan kabullenmiş oluyor. Türkiye de, Pars doğalgaz yataklarındaki 4 milyar dolarlık yatırımı son kertede bu tür  “patent kelepçeleri” yüzünden gerçekleştirememişti.
ABD yaptırımları artık BM kararına dönüşmüştür. Başkan Bush’un ’şer ekseni’dediği ülkelerden İran’ı sözde destekleyen Rusya ve Çin dahi ambargoyu resmen tanımak zorunda kaldı. İran’la dev enerji anlaşmaları imzalayacaklarını açıklayan iki ülke şimdilerde zevahiri kurtarmaya çalışıyor. Anlaşılan Çin de Batı ittifakının çıkarlarıyla ters düştüğü Libya’da yaşadığı hezimeti İran’da tekrar yaşamak istemiyor. Batı’nın nüfuz alanındaki bir ülkeye destursuz girmektense dağıtılacak pastadan kendisine düşen pay üzerinde pazarlık gücünü artırmayı tercih ediyor!
İran’a uygulanan ambargo aslında en çok bu ülkeye yatırım yapmak isteyen diğer süper güçleri bağlıyor. Çünkü İran’ın en büyük ticari partneri Amerika’dır. ABD’yi İngiltere, Kanada ve Hollanda izlemektedir. İran’a yatırım yasağı, üçüncü ülkelerin önüne konulan engellerdir. Aslında İran’ın ittifak arayışındaki Venezuela’nın ekonomisi de en az İran kadar Amerika’ya bağlıdır.
İran’la ilgili dehşet senaryosu Müslüman kamuoyunda Şii-Sünni çatışması ekseninde yazılırken, İslam dışı dünyada ise fundamentalizm (radikal İslamcılık) korkusu üzerinden kaleme alınıyor. Böylece hem ilerde dinler ve medeniyetler arası çatışmalara zemin hazırlanıyor hem de ola ki, Türkiye çok büyürse sırtına saplanmaya hazır bir hilal şeklindeki Şii hançeri hazırda bekletiliyor.
Öte yandan İran’ın ekonomik yönden (Hürmüz) boğazını sıkan güçler, Şii yayılmacılığını el altından destekliyor. Çünkü öteden beri Şii ekolü, ufkunu gayri Müslim dünyaya değil Sünni coğrafyaya çevirmiş durumdadır. Oysa Şii hilalinin etkili olduğu İran’ın doğusundaki ve batısındaki ülkelerde Hıristiyan misyonerliği hızla yayılırken Türkiye’nin temsil ettiği İslam anlayışı özellikle Batı ülkelerinin vatandaşları üzerinde hidayet vesilesi oluyor.
Aslında İslam’ın Kuzey’e ve Uzak Doğu’ya yayılma süreci incelenirse, Şii mezhebinin siyasi olarak güçlenmesiyle duraklama yaşandığı görülür. Maalesef Şiilik İslam’ın yayılmasında bir dalgakıran rolü oynamıştır, korkarım uzun vadeli hesaplar da bunun üzerine yapılmaktadır. Niyetim geçmişteki hataların faturasını günümüzün insanlarına ve yöneticilerine kesmek değil. Ancak tarihin tekerrür etmemesi için ibret almamız, dersler çıkarmamız ve aynı yılan tarafından ikinci kez sokulmamamız için bu hatırlatmayı yapmak zorundayım.
Türkiye ve İran yöneticilerinin tarihten ders çıkararak asıl problemin mezhep çatışmasından kaynaklanmadığını, aksine süper güçlerin bölgenin ekonomik paylaşımını mezhep rekabeti maskesiyle perdelediklerini görmesi gerekmektedir. İran çevresindeki hangi ülke ile bağımsız bir anlaşma yapabiliyor ki gerçek bir tehdit oluştursun!
Artık bu oyunlara bir son verilmeli.

Yazarın Diğer Yazıları