İrfan Ülkü anısına

Bazı ölümler vardır, gerçekten erkendir. İrfan Ülkü'yü 2008 yılının 14 Ekim'inde kaybettik. Henüz 56 yaşındaydı. Yani en verimli çağında. Azerbaycan seçimlerini izlemek için gittiği Bakü'de Hakk'a yürüdü. Bugün gibi hatırlıyorum haberi aldığımda; "Yahu çok gençti" diye bağırmıştım. İstanbul'da doğan İrfan'ın babası Emirgan'da eczacıydı. Merhumu da tanıma bahtiyarlığına erişmiştim. İrfan, pederine çok benzerdi. "Tatar kökenliyiz" derdi. Gerçek bir Turancı olarak yaşadı. Hayatını buna adadı.

Mesleğe muhabirlikle başladı. Bu işin başlangıç noktasına biraz sonra değineceğim. Bazı gazete ve televizyonlarda çalıştı. Danışmanlık yaptı. Azerbaycan Yazarlar Birliği'ne üyeydi. Bakü Tefekkür Üniversitesi'nin fahri doktoruydu. Gagavuz Özerk Cumhuriyeti'nin Devlet Nişanı'na sahipti. Emirgan mezarlığında toprağa verdiğimiz Ülkü'nün binlerce köşe yazısı ve röportajının yanı sıra kitapları mevcut. Yapıtları arasında "12 Eylül'de Türkeş", "Moskova'yla İslam Arasında Orta Asya", "Büyük Oyundaki Türk -Enver Altaylı-" ve "KGB arşivlerinde Enver Paşa" bulunuyor.

Birlikte çalıştık

İrfan Ülkü, Tercüman'da başladığı dönemde Haberler Müdürü idim. Hemen dikkatimi çekti. Boş kaldığı anlarda elindeki dış basın kitabı fark ettim. Baktığımda Sovyet gizli servisiyle ilgili bir yayın olduğunu gördüm. İngilizceyi nerede öğrendiğini sordum. Highschool'da öğrendiğini söyledi. "Peki merakın bu tip yayınlara mı" şeklinde ısrarda bulununca "evet"i yapıştırdı. Zaman içerisinde konuşmaları sürdürünce, alanında bir derya olduğunu anladım. CIA'dan MOSSAD'a, MAD'dan MI-5'e kadar tüm gizli servislere meraklıydı. Sadece kurumlara değil, bunları yönetenlere de ilgi duyuyordu.

Çok iddialı olarak söylüyorum, Türk medyası Paul Henze'yi ondan öğrendi. Daha nicelerini de. Amerika'nın Afganistan'da başlayan ve dünyanın başına büyük dertler açan Yeşil Kuşak Projesi'ni de ilk defa o yazdı. İrfan'ı kaybettik ama, CIA-Pentagon ortak yapımı bu büyük sorunu hâlâ yaşıyoruz. Hatta gittikçe büyüyen haliyle. Görüyorsunuz Suriye ve Irak'taki dal budak salmaları. Yakında Arakan'da da fark ederseniz hiç şaşırmayın. Los Angeles'da, New York'ta, Brüksel'de, Ankara ile İstanbul'da ve diğer birçok yerde patlayan bombalar ve kurşunlanan insanların gerisinde hep o "melun Yeşil Kuşak" var. Hafızamızda kalması gereken ABD Büyükelçisi Jonathan Bass'ın giderayak söylediği şu sözler olmalı; "DEAŞ 9.5 aydır Türkiye'de eylem yapamadıysa, bunda ABD ile iş birliğinin katkısı var". Bu sözlerin bir tehdit olduğu kesin. DEAŞ'ı dünyanın başına çöreklendirenleri atlamayalım. Bass gibiler ve babaları...

İstihbarat haberciliği

İrfan Ülkü'yü ilk defa gören "ne kadar ciddi" derdi. Hele Serencebey Yokuşu'na sık gidişi birtakım bağlantıları çağrıştırırdı. Oysa, istihbari konularda uzmanlaşmanın yolu gerçek istihbaratçılarla kurulan iyi ilişkilerden geçer. Bir de "kendine itimat ettirmekten." Asıl zor olan budur. Şimdiki dönemde kimi gazetecilerde maalesef bu olgu yok. Kısa süreli dostluklardan sonra, kaynaklarında açık arıyorlar. Ondan sonra ilk kazığı bunlara atıyorlar. İrfan'ın güzel vasıflarından biri, dostlarına sahip çıkmasıydı. Bu yüzden vefatına kadar el üstünde tutuldu. Onu kaç defa daire ve bölge başkanlarının dosyalarını karıştırırken gördüm. Haber unsurunu yakaladı mı başlardı "bunu yazıyorum" demeye. O görevliyi güç durumda bırakmayacaksa izni koparır, manşeti patlatırdı. Bu yöntemle epey ses getirdi. Yemek muhabbetleri de haberlerin önemli kaynaklarındandı.

Hoşluklar

Çalışılan bölüm ne kadar ciddi olursa olsun, gırgırlar hep yapılır. İrfan, ince şaka isteyen şakalar ekibindendi. Bir trafik kazasında kaybettiğimiz Haluk Soysal ve Allah uzun ömür versin Kemal Önder'le sık ık muzırlıklar tezgâhlardı. Bir süre önce yazdığım Pazar Mavrasını hatırlayın. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hocası, eski milletvekili ve YÖK Başkanı'nın amcası Osman Saraç'a yapılan müthiş oyunun kurgusu tamamen İrfan Ülkü'nündü. Arada ise bu oyunları geri teperdi. Gazeteye erken gelmesiyle ünlüydü. Hemen polis telsizinin başına oturur, siyasi Şube kanalını dinlemeye başlardı. Anarşinin azdığı bu yıllarda durum hep aynıydı. Siyasi cinayetlerin eksik olmadığı zamanlardan bir gün yine yerine geldi. Gördüğü manzarayla şaşkına döndü. Bölge büyük bir kasap vitrinine dönüştürülmüştü. Tam arkada da kocaman bir pankart; "cesetlerimiz buzdolabındadır!"

İrfan Ülkü'ye bir kez daha sevgi, saygı rahmet dileklerimi yolluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları