Irkçılık

Kişinin ailesini, mensubu olduğu milletini ve vatanını sevmesi kimilerine göre ırkçılık addedilmektedir. Bazıları ise bu değerlere karşı olmayı ihanet olarak değerlendirmektedir. Bir de kişinin kendi milleti yerine başka millete hayranlık duyması, onun kültürünü, inancını ve dilini benimseyerek, dünyada ondan bahsedilmesini arzulaması ise o milletin ırkçılığı olarak bilinmektedir.
Ezel ebed ülke insanlarının belli bir kesiminde oluşan kompleksten dolayı oluşan ezilmişliğin verdiği etkiyle başka milletlere karşı besledikleri hayranlık ve kendini o milletten bir parça olma adına çalışmalar yapması hep görüle gelmiştir. Allah’tan komünizm ve faşizmin yıkılmasıyla çirkin yüzlerinin görülmesi sonucu, bu sistemlerin uygulayıcısı milletlere karşı olunan hayranlık bitmiştir.
Ancak bunların yerlerini yeni milletlerin hayranlıkları almıştır. Bu yeni sevdanın başında ise Arap ırkçılığı gelmektedir. Özellikle bu günlerde bazılarında oluşan bu sevda insanlarımızın kalbine hançer gibi saplanmaya çalışmaktadır. Bu hançerin acısını yüreğinde hissedenlerin haykırması İslam karşıtlığı ve öze dönüşe karşı çıkmakla itham edilerek susturulmaya çalışılmaktadır.
Yapılmaya çalışılanların amacı, Türk milletini millet olma şuurundan uzaklaştırıp, ümmet olmaya götürmektir. Orta Doğu’da yaşanan olaylar sonucu Arapların baş tacı edilip, ülke imkanları ayaklarına serilirken, Türkmenlerin ölüme terk edilmesi, okulların bir çoğunun İmam Hatip okullarına dönüştürülerek, yedi yaşındaki çocukların başının kapatılması ve son Milli Eğitim Şurası’nda Osmanlıcanın okullarda zorunlu ders olarak okutulma kararının alınması, Cumhurbaşkanının 49. TÜBİTAK bilim ve teşvik ödül töreninde yaptığı konuşması, Türk milletinin dışlanılışını ve bu aziz millet üzerinde Arap ırkçılığının nasıl hakim kılınmaya çalışıldığının açık belirtisidir.
Cumhurbaşkanının bu konuşmasında neleri vurguladığına bakılacak olursa  “Bizde son derece zengin bilim yapmaya son derece müsait bir dilimiz varken bir gece yattık, sabah kalktık baktık, dil yok. Şu anda yabancı dillerle yabancı kelime ve kavramlarla bilim öğrenen ve öğreten bir ülke durumundayız. Binlerce kelime ve kavram unutuldu, sözlükten çıkarıldı”  diyorlar.
Konuşmalarına devamla,  “Osmanlıcanın dil yapısının kelime ve kavram üretmeye son derece elverişli”  olduğu ifadesiyle  “Şu andaki dil yapısı ile felsefe yapamazsınız. Ya Osmanlıca kavrama başvuracaksınız ya da İngilizce ve Almanca kavramlara baş vuracaksınız” demektedirler.
Bu konuşmayı dinlerken, bir Türk olarak Allah’ım biz ne günah işledik de bunlara layık görüldük diye kendi kendime şöyle bir düşündüm. Ayrıca Osmanlıcadan bugünkü alfabeye geçerken bir gecede değil, bir çok gerekçeleriyle birlikte yıllarca yapılan çalışma sonucu geçildiği ve nedenleri de halka açıklansaydı Osmanlıca gerçeği de daha net anlaşılmış olurdu.
Cumhurbaşkanımız ki iki yıl önce, 24 Nisan 2012’de  “Anayasanın Dili” sempozyumun da yaptığı konuşmasında  “Diller arasında bir ayrıma gitmek, açık söylüyorum bir ırkçılıktır. Zaman zaman söyleniyor, Türkçe ile felsefe, bilim yapılmaz, bilim dili kurulmaz deniyor. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır”  dememişler miydi. Dün öyleyken bugün ne oldu da böyle oldu. Böyle olunca ırkçı kimdir? Eğer amaç köklerimize dönmekse, neden Göktürk veya Uygur alfabesine dönmüyoruz da Arapça-Farsça karışımı Osmanlıca alfabeye dönmeye çalışılmaktadır.
Eğer amaç öze dönüş ve Türklüğü öne çıkarmak olsaydı, Cumhurbaşkanı çocuklara Türklük şuuru verilmesi için her gün sabah okullarda okutulan andımız için  “Bizde eğitim, ilkokuldan başlayarak üniversite son sınıfa kadar bir formatlama süreciydi. 7-8 yaşındaki çocuklara baskı rejimlerinde olduğu gibi koro halinde bir ezberi okutmak özgürlük ya da özgür zihinlerle yetiştirmekle bağdaşabilir mi”  diye söyler miydi?
Konuşmalarının bir başka bölümünde ise  “Gerçekten özgürlük olsaydı kimin hangi okula gideceğini belirlemeye devlet karar veremez. Düşüncelerinden dolayı bilim adamlarının özgürlükleri elinden alınmaz” derken, bugün çocuklara ve velilerine sorulmadan yüz elli kilometre ötelere göndermezdi. Bilim adamları içeri alındığında davanın savcılığına soyunulmazdı.
Görülen o ki geçmişte Türklerin  “Etraki bi idrak” olarak görüldüğü bir sisteme özlem duymak. Bugün ise alınan kararlar ve çıkarılan yasalarla Türküm diyenler dışlanarak, Cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşılmak istenmektedir. Yapılan ve yapılmak istenenlerle kimin neyin ırkçısı olduğu ve ırkçılığını yaptığı görülmüştür.  

Yazarın Diğer Yazıları