IŞİD'in yeni korku çemberi

Atatürk Havalimanı'nda meydana gelen menfur saldırı, üstü örtülmesi mümkün olmayan gerçekleri bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Dış politikada büyük öngörü hataları ve giderek belirginleşen yalnızlık, iç politikada güvenlik ve istihbarat konusunda atılan yanlış adımlar neredeyse çevresindeki tüm kaos ve çatışma sahalarının kendi topraklarına taşınmasına neden olmuş bir siyasal/yönetsel duruşu işaret ediyor. Bu çıkmaz sokak Başkancı Parlamenter Sistemi, yeni Başbakan Binali Yıldırım eliyle "sıfır sorun" anlayışını rafa kaldırıp diplomaside "düşmanımın düşmanı dostumdur" noktasına getirdi. İçeride ise sözde çözüm süreci destekçileri ve vaktiyle bu süreci kutsayanlar zeytinyağı misali bizim üstümüzde sözler sarf eder oldular.

Kim derse desin ülkenin en büyük kentinin merkezinde havalimanı gibi güvenlik tedbirlerinin en üst noktada olduğu bir yerde teröristler ellerinde uzun namlulu silahlarla, el bombalarıyla dehşet saçtılar. Şu anki açıklanan bilgilere göre 42 vatandaşımız hayatını kaybederken 200'ün üzerinde yaralı var. Kimin tarafından, hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın tüm dünyanın bu terörist saldırıyı lanetlemesi ve birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Hele ki masum insanların "İslam" kisvesi altında katledilmesi öncelikle tüm insanlık için büyük bir utanç vesilesi olarak kabul edilmeli. 

IŞİD'in kısa vadeli hedefi

Bugün Orta Doğu'da, Kafkaslarda ve Orta Asya'da din üzerinden sürdürülen büyük ve tehlikeli bir kampanya söz konusudur. Mevcut yönetimler az ya da çok bunun bilincindedir. Geçici ya da yapısal önlemler alınmaya çalışılmaktadır. Ancak IŞİD'in yaptığı son saldırı olayın arkasında kimin olduğu kadar meselenin nereye evrileceğine yönelik üç temel noktayı dikkatimize sunmaktadır.

Birincisi söz konusu coğrafyada adalet ve refah için mevcut düzenin karşıtlığı terörü meşru gören bir din anlayışı ile şekillendirilmek isteniyor. Halihazırda sadece Orta Asya'dan IŞİD'e katılan savaşçıların 1500'e yaklaştığı ifade ediliyor. Doğrusu bu yönelişin durdurulması kısa vadede çok mümkün görülmüyor. Çünkü uluslararası dinamiklerin tetiklediği bu alan eğitim yetersizliği, yoksulluk, gelir adaletsizliği ve yanlış yönetsel adımlarla kaotik bir toplumsal sorun haline geliyor.

İkincisi bu fotoğrafın, Türkiye'deki dengelerden ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. İsrail ve ardından Rusya ile olan yakınlaşma IŞİD'in düşman algısını bir bütün içerisinde bu üçgene yöneltecektir. Haliyle bu üç ülkeyle derin bağları bulunan Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkaslar'da yeni bir oyun ve öykü hazırlanmak istenecektir. Farklı ülkelerden insan kaynağına sahip IŞİD Rusya'da Türk vatandaşı, Türkiye'de Orta Asya ya da Kafkas kökenli eylemci kullanabilir. IŞİD'in yayınları irdelendiğinde Türkiye-İsrail-Türkiye üçgeninde yeni bir korku çemberini harekete geçirmek istediği söylenebilir... Özellikle Rusya, Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye arasında meydana gelebilecek böylesi bir korku planı için tarafların yüzleşmeye hazır olup olmadıkları tartışmalıdır. Haliyle IŞİD ve arkasındaki küresel güç alanı Suriye'nin kuzeyinde kabul edilebilir bir uzlaşma ihtimaline saldırmayı sürdürecektir.

Üçüncüsü IŞİD'in yayın organı Konstantiniyye dergisi üst üste üç sayısında İsrail'in Türkiye'nin topraklarının bir bölümünü içine alacak yeni bir devlet kurmak istediğini iddia etmekte ve bu sürecin içerisinde öyle ya da böyle yer alan tüm devletlere karşı savaş ilan etmektedir. Gerçi "IŞİD'in arkasında İsrail'in olduğu" iddiası bir arada değerlendirilirse mesele daha da karmaşıklaşacaktır. Dolayısyla IŞİD'in bu eyleminin Türkiye'nin İsrail ile yakınlaşması veya bölgede Türkiye'ye yönelik yeni bir dayatmayla ilişkilendirilmesi de mümkündür. Saldırının örgütün hilafet ilan edişinin ikinci yılına tekabül eden 29 Haziran tarihinde gerçekleşmesi daha yüksek bir ihtimal olarak gözükmektedir. Zira İsrail ile varılan anlaşmanın ardından 3 gün içinde bu saldırının planlanması ve gerçekleştirilmesi terör uzmanlarınca düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.

İşte böyle kaotik bir süreçte ülkemize ve toplumsal güvene yönelik bu eş zamanlı saldırılar karşısında "Hattı müdafaa değil sathı müdafaa" diyerek mücadele etmekten başka yol yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları