İşkembe yapan 'aydın'lık meraklıları

Bir anonim şirket kurduk ve o şirket bünyesinde bir restoran açtık. (Restoran diyoruz, çünkü Türk Dil Kurumu, restaurantın Türkçe karşılığı olarak 'restoran' öneriyor. Restoran, bir nev'i çakma Türkçe yani). Halimiz, TÜRKiyemizin romantik olmasa da acıklı-komedilerinden bir durumun dayatmasıydı aslında. Çok ortaklı şirketimizin tüm ortakları üniversite mezunu ve hepsi de çeşitli konularda nitelikli insanlar… Devletlü olmayı denemiş avukat mı istersin, 4 ayrı dalda yüksek lisans, 2 dalda doktora yapmış insan mı istersin, varsa eğer beyninizi programlayacak bilgisayar mühendisi mi hoşuma gider mi dersin, üç anahtar kelime ver, sana 5 dakikada 2 sayfalık makale yazacak insanlar mı istersin, ve diğer, ve diğer. Belki de nefsimize laf geçiremeyip kendimize paye biçiyoruz ama el-insaf diye muhteremce bir deyiş de var, dışarıdan "niteliklisiniz" diye gururumuzu okşayan sesler de…

İşte bize göre nitelikli bu kadro, işkembe yapıp satmaya, kebabının lezzetiyle övünmeye, baklavasının kimyasal tatlandırıcı içermediğinin, odun ateşinde pişirildiğinin reklamına zorlanıyor. Ortaklarımızın niteliklerine ve bizi bugünlere getiren şartlara bakınca insanın isyan edesi geliyor. İsyan, insan olmanın ahlâkî bir gereğidir, ama bunu yaparken geçimimizi de sağlamamız gerekiyor… Etlerin, dönerin, künefenin odun közünde pişirildiği, pidelerin ve baklavaların odun ateşinde demlendiği elbette gerçek. Semaver çayının en kaliteli çaylardan harmanlanıp elendikten sonra demlendiği de gerçek. Ama büyük sıkıntımız var: Bu iş, bizim işimiz değil. Çünkü biz ülküsü, beğenmeyen beğenmese de entelektüel bir tasası, vatan ve millet bekası endişesi yaşayan, sorumluluk duyan insanlarız. İnsanlarız dediysek, kastımız canlı bir ırk olarak beşer değil, düşündüğü şey üzerine düşünen insan olmaktır…

Demem o ki, böyle entelektüel kapitalist kebabını hiçbir yerde yiyemezsiniz. Şaka, şaka, biz hiçbir zaman kapitalist olmayız, olamayız. Ayrıca daha güzelini yemeniz elbette mümkündür. Mümkündür, çünkü biz kebap olsa bile bilim çerçevesinde düşünen, sadece söz konusu 'istiklâl' olunca çılgınlık peşinde koşanlarız. Çanakkale'de, Trablusgarp'ta, Dumlupınar'da bonfile, zırhta çekilmiş kebap, odun ateşinde pişmiş döner mi vardı? Şartlar gerektirdiğinde Dumlupınar'a yine koşacağız. Silah olarak da kebap şişlerini, döner bıçaklarını kullanabiliriz örneğin…

Yani? Yani bu kadronun asıl işi işkembe yapmak, kebap pişirmek değil ama sistem nasıl olduysa bizi çorba pişirmeye, et kızartmaya zorladı. Şartlar zorladı diye ciddiye almayacak halimiz yok, onun da en güzelini yapmaya çalışacağız, beceremezsek bırakacağız…

"Aklımız hür, fikrimiz hür, vicdanımız hür"dür. Bugün dinî bir kavram olarak sıkça vurgulanan ama bizim tamamen insan olmanın gerektirdiği ahlâkî sebeplerle sahiplendiğimiz ilke şudur: Haram lokma bizim işimiz değil. "Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk" bulunan hiçbir şahısla işimiz olmaz.

Naçizane buluşumla, menümüzde fiyatların yanında TL simgesi değil "TÜRK Lirası" yazmakta. Bunu değerlendiren bir arkadaş, bazı kişilerin bundan rahatsız olabileceğini ve bir daha gelmek istemeyebileceğini söyledi. Ben de dedim ki, "Türk vurgusundan rahatsız olacak ….. zaten gelmesin!"

***

Yukarıdaki satırlar, metinde de anlattığı gibi Ankara'da restoran işine giren İzzet Karatay kardeşimize ait…

Bu yazıyı sütunuma taşımamın sebebi, bilgisine, birikimine ve aydın kalitesine şahit olduğumuz insanların, ehliyet ve liyakatin artık değer ifade etmediği bir sistemde, kebapta, işkembede veya baklavada hünerlerini ispatlayarak hayata tutunma çabalarına vurgu yapmaktı…

Her biri aydın olan bu insanların çok daha verimli olabilecekleri sahalar, ehliyeti ve liyakati cüzzamlı kovalar gibi kovalayanlar tarafından doldurulduğu için kebapta kendilerini ispatlamak mecburiyetindeler!..

Neyse ki, milliyetçilerin sadece güvenlik doktrinin bir parçası görüldüğü, enerji, ekonomi, sosyoloji, iletişim gibi alanlarda varlıklarına ihtiyaç hissedilmediği bir iklimde, kebap ve baklavayla da olsa hayat alanlarının kaldığını görmek güzel tabii!..

'Aydın'lıktan kebap ve baklavaya doğru yol alan en trajik 'beyin göçü''Entelektüel tasalı' ve de bol yüksek lisanslı, bir o kadar da doktoralı işkembe yapan 'aydın'lıkların hikâyesi bu!.. 

Yazarın Diğer Yazıları