İsmet Özel: Türk toplumunun aynası

Sair İsmet Özel’i anlamak, son kırk yılın Türk şiirlerine vurduğu damgayı açıp onun şifrelerini çözmek zorundayız. Çünkü Özel’in hem şiiri hem de bir aydın olarak eşsiz ve fırtınalı serüveni Türk toplumunun aynasıdır. Özel’in bize tuttuğu bu ayna çatlak, puslu da olsa, sonuçta Türk insanının toplum içinde bir birey olarak kırılma noktasını ve buna bağlı toplumun çözülüş sürecini yansıtıyor. Belki bir paradoks ama gerçek!

Özel, 68 kuşağının kavgacı, partizan şairi olarak daha altmışlı yılların başında Türkiye’nin aynasını yansıtan bir şair olmaya aday görünüyordu.

Kayserili bir polis memurunun çocuğu olan ve Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan şair, bir yandan devrim arayan Marxist felsefenin etkisinde şiirini yazarken, imgeler aradığı mushaf ve ilmihal satılan sokakları anlatıyordu. Komünizmden İslamcılığa oradan da yalnızca “Türk olarak yaşamak” şeklinde özetlenecek üçlü değişimi geçirdi. Onun Batı şiirinde en somut karşılığı İngiliz şairi W.H Auden idi. Auden, İspanya iç savaşına katılmış, şiirler yazmıştı. Marxist ve devrimci bir dünyanın gelecek cennet özlemini yansıtırken aynı zamanda ameliyat masalarından, tüten alkali uçlardan, Londra’nın pis mahallelerini ıslatan yağmurlardan ve tarihten söz ediyordu. Ama Auden de komünizmden Hırıstiyanlığa döndü. Tıpkı Özel’in dönüşü gibi daha karmaşık, anlaşılmaz bir dünyanın şairi olarak yaşadı.

Bedeli şiirle ödenen bir hayat
İsmet Özel, Akşam Kitap ekinde kendisiyle yapılan röportajda, “Hayatımı verdim, şiirimi aldım “ diyor. Çünkü yansıttığı acıdığı, sevdiği, kurtarmak istediği toplum ile onun edebi mihrakları örneğin bir Ülkü Taner’i ya da Özdemir İnce’yi bağrına basarken, Özel’e uzaktan bıyık altından gülümsemekle yetiniyordu. Bir zamanlar solcu öğrencilerin yürüyüşlerinde hep bir ağızdan okunan şiirleri unutulmuş, onun yerine İslamcı çevrelerin saygılı ama yinede, mesafeli ittifakı geçmişti.

Marx, Freud ve Abidlerin yolu... Onun şiir dünyasını şekillendiren esin kaynakları oldu. Özel onların metoduyla Türk toplumunun aynasında hem şiddet dağıtan bir isyankar hem de münzevi bir estetik tanık olmanın dramını yaşadı.

Necip Fazıl’ın karanlıkta ışık arayan dünyasının yerine daga alt-üst olmuş bir dünya: “/İsa Golgota’ya çıkarken tökezlemeden önce/ Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim/ Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca/ Dert oldum Hira’ya beni teskine geldi efendim/”

İsmet Özel, umutları çürüyüşte şiddetli yıkılan toplumumuzun kimlik krizinin çıkmaz sokağında, Türk toplumuyla insanının teslimiyetle “çirkinleşen”  dramını da yazdı. Marx’tan Allah’a giden yolda o şiir çelişkiye düşmedi, tam tersine, kendi kimliğini benzersiz şekilde meydan okuyarak ortaya koydu. Son şiir kitabıyla (Of  Not Being A Jew “Yahudi olmamaya dair” Şule Yayınları) ilgili Akşam Sanat ekinde kendisiyle yapılan röpartajda şunları söylüyor şair:

“Bu kitapla biten benim şiirimin meseleleri var, dolayısıyla Türkiye’nin meseleleri... Bir sanatçının ömrü bir şeyi söylemeye yeter ancak. Bir şiir serüveni yaşandı; bu serüven Türkiye’nin hayat yollarının da yoklandığı bir serüven. Türk milletinin akıbetiyle ilgili bir olayın içindeyiz hepimiz Türkiye ortadan kalkma istikametinde hızla ilerliyor, bu gidiş devam ederse Türkiye diye birşey kalmıyacak.”
Ve Özel “Hayatını verirsin, şiirini alırsın, ortası yoktur” diye ekliyor. Bu kitapla da şiiri bıraktığını açıklıyor. Şiiri belki enigmatik (muamma) bir şiir ama şu Türkiye’ye bir göz atıverin, nasıl da muammalar içinde çırpınıyor. Çünkü toplumların, ulusların çöküşünün sanatı kolay kolay ele vermez kendini. İsmet Özel bu noktaya gelişimizin şairi ve sanki edebi bir Hallac-ı Mansur’u oldu. Uyanıkken görülen bir rüyanın şiirini bize hediye edişinde Pascal’ın sözünü yüzümüze çarptı sanki: “İnsan her iki uca da dokunarak büyüklüğünü kanıtlayabilir.”  Gelecek umudu giderek yiten ve hem mücadele ettiği hem de teslim olduğu o toplumun aynası olan şiirini gelecek umudu olmayan kuşaklara emanet ederken de köklerine dönüşün buruk huzuru içinde İsmet Özel.

Yazarın Diğer Yazıları