İsraf yahut tüketmek...

Dinimize göre israf haramdır. Kur’ân-ı Kerim’de “Yiyin, için israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyrulur. Aslında sadece yiyip içmekte değil; giyim kuşam, ev bark ve çeşitli araç gereçlere kadar hayatın her alanında israftan kaçınmak dinin emridir.

İslâmiyet itidal (ölçülülük) dinidir. Müslümanları ifrat ve tefritten (aşırı uçlar) men eder. FürkânSûresi’nin 67. âyetinde şöyle denilmektedir: “Onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında ortalama dengeli bir yol tutarlar.” Görüldüğü gibi bugün -özellikle zenginler arasında- çok yaygın olan “Malı (para) ben kazandım, istediğim şekilde harcarım” anlayışı yanlıştır, dinimize uymamaktadır. Aynı şekilde, makam-mevkimiz yükseldikçe sırtımızı devlete dayayarak son model arabalara binmek, lüks hayat yaşamak da israftır, günahtır. “Temsil görevi”, “milletin itibarı” gibi söylemler halkı aldatma çabalarından başka bir şey değildir. “Koskoca Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na özel uçağı çok mu görüyorsunuz? Diyanet İşleri Başkanı niye en pahalı Mercedes’e binmesin? Biri devleti temsil ediyor, diğeri dini...” diyenler, dinin ruhunu bilmeyen şekilperestlerdir. Doğru olan; kişinin makam-mevkisi yükseldikçe -olgun başak misali-  tevazusunun da artması, daha mütevazı bir hayat yaşayarak halka örnek olmasıdır.

Bana sorarsanız Diyanet İşleri Başkanı’nın malum Mercedes’i iade etmesinin “ibret-i âlem”lik hiçbir yönü yoktur. Eleştirilere muhatap olmasa Sayın Başkan o arabaya bal gibi binecekti. Haddimiz olmasa da hatırlatmak zorundayız: Ameller şekillere göre değil, niyetlere göre değerlendirilir.

Ara sıra ifade ettiğim üzere, bendeniz “ümmî Müslümanlığı”ndan yanayım. Hasbîliğin olmadığı yerde menfaat vardır, kibir vardır, gurur vardır. İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır. Elinde güç, cebinde para ve altında koltuk oldu mu gözü dini-diyaneti, hakkı-hukuku görmez olur. Karun’u hatırlayın, fakir birisi iken Hz. Musa’nın himmetiyle “ilm-i kimya”yı öğrenir, sonrası malum. Hazinelerinin anahtarlarını yüz deve taşırmış. Para bu, insana ne yaptıracağı belli olmaz... İşi, bir hayat kadınına rüşvet vererek Hz. Musa’ya iftira attırmaya kadar götürür... Firavun’un altındaki krallık koltuğu da ona, kuşların kanatları üstünde yükselerek Tanrı’yı -haşa- vurmak için göğe ok attırmadı mı?

Sadede gelirsek, rahmetli ümmî anneciğim namazlarının arkasından “Allah’ım, çok verip azdırma, az verip gezdirme” diye duâ ederdi. İşte ümmî Müslümanlığı derken kastettiğimiz bu... Dünün okuma yazma bilmeyen büyükleri yukarıda mealini verdiğimiz FurkânSûresi’nin 67. âyetinden şeklen haberdar olmasalar da rûhen biliyorlar ve hayatlarının öyle şekillenmesi için Allah’a duâ (çok verip azdırma, az verip gezdirme) ediyorlardı.

Yine sevgili anneciğimin sık sık kullandığı “bulunca bulsuramayın” (bulunca çok harcamayın), “har vurup harman savurmayın” gibi deyimler ecdadımızın israfa karşı gösterdiği hassasiyetin işaret taşlarıdır. Oysa bugün israfı hatırlatmasın diye (Yiyin için, israf etmeyin/ÂrafSûresi, Âyet:31) “yemek, içmek” kelimeleri yerine “tüketme”yi ikame ederek her şeyi tüketmeye başladık. Tabii, tükettiklerimiz içinde din, diyanet, dürüstlük, ahlâk, namus, şeref ve yemin de var.

Evet, sözü eğip bükmeye gerek yok; her şeyi israf ediyoruz, hoyratça tüketiyoruz...

Son söz şairin:

“Hazıra dağ dayanmaz demiş atalar, israf etmeyin//Yiyin, için ama mukaddesâtı bari tüketmeyin”  (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları