İsrail mi, kimyasal silah tehdidi mi!

Bir türlü durulmayan ve gün geçtikçe esrarengiz hatta dehşetengiz boyutlarla tam bir "ateş parçası" halini alan Orta Doğu'da artık kim kimin dostu, kim kimin düşmanı kesinlikle anlaşılmıyor.

Belli olan odur ki, ABD ile İsrail kafa kafaya vermiş arkalarına bazı Batı ülkelerinin de desteğini alarak bölgemizi yeniden dizayn etmeye uğraşıyor.

İsrail'in Filistin ile öteden beri süre gelen anlaşmazlıklarının yanı sıra şimdi de Suriye'ye karşı savaş hazırlıkları yeni boyut kazandırıyor.

Tabii ki IŞİD terörü, Yemen'deki çatışma, Körfez ülkelerindeki anlaşmazlık Suriye'nin kuzeyindeki stratejik hamleler başta Türkiye olmak üzere Suriye Irak ve İran'ı çok yakından ilgilendiriyor.

Bu arada 50 yıldır çözülemeyen Kıbrıs buhranı Orta Doğu sorununu daha da kritikleştiriyor.

Kimyasal silah kullanmanın bedeli!

 Gerçekten de; atom bombasından, biber gazına kadar bütün kimyasal silahların, insanlar üzerindeki tahribatını, devletlerin ve liderlerinin bu arada BM gibi kuruluşların derhal protesto edip kınaması sonra da faillerini cezalandırması icap ediyor.

 Son olarak, komşumuz Suriye ile ilgili kimyasal "silah kullanmaya hazırlanıyor" haberleri bomba gibi yayılırken, ABD'nin buna misilleme yapacağı tehditleri de tedirginlik yaratıyor.

 Gelişmeler, diplomatik yollardan kesin önlemler alınamaması halinde, ABD'nin yanı sıra İsrail'in sadece Gazze ile yetineceğini göstermiyor.

En azından, Golan Tepeleri'nde İsrail'in öteden beri arzuladığı düzeltmeleri yapmaya niyetli olduğu tahmin ediliyor.

İsrail'in Suriye'ye girişmesi muhtemel görünüyor.

Tabii ki; bu gelişmeler karşısında, Türkiye'nin konumu ve politikası çok önem sergiliyor.

 Orta Doğu'da özellikle Irak ve Suriye'nin kuzeyinde göz göre göre tezgâhlanan çirkin oyunlar, tehlikeli stratejilerin ucu, ne yazık ki, Türkiye'ye uzanmış bulunuyor.

"Bad-el harab-ül Basra" sözünü yine dramatik bir şekilde hatırlamak gerekiyor.

 "Basra harap olduktan sonra" çabalar hiçbir işe yaramıyor.

Artık her şeyden önce, Türkiye'nin Suriye stratejisini değiştirmesi ön plana çıkıyor.

 Yıllarca "Arap Baharı" derken, Irak ve Suriye'nin kuzeyinde "Peşmerge devleti ve devletçikleri" boy atıyor.

Peşmerge devletçiklerinin, Irak'ın kuzeyinden Suriye'ye ABD ve İsrail'in planı dahilinde geldikleri de iddia ediliyor.

 Görülüyor ki, çok çetrefilli bir grafik ve çok tehlikeli strateji bölgemizi sarmalıyor.

Buna rağmen İsrail, herhangi bir askeri harekat için pek sesini çıkarmıyor ancak bunun, İsrail'in klasik bir taktiği olduğu da sanılıyor.

 "Uyutulmuş" gibi görünen İsrail'in saldırı planları bir yana bırakılırsa, PKK'dan devşirilen Kürt terör örgütlerinin, Türkiye'ye karşı olan kötü niyetleri büyük bir tehlike arz ediyor.

 ABD tarafından desteklenen bu terör örgütlerinin Türkiye'ye yönlendirilmesi halinde, asıl büyük kargaşanın doğacağı nedense unutuluyor.

 Sanki ABD, ağır silahlarla desteklediği terör örgütlerinin kamuflajı altında Türkiye'ye saldırmanın yollarını arıyor.

 Veya en azından bunu "tehdit unsuru" olarak kullanıyor.

Türkiye'nin de çok kararlı olduğu zaten biliniyor.

Öte yandan Katar ablukası da Orta Doğu'yu "siyasi bakımdan" ısındırıyor.

 Katar'ın Türkiye tarafından desteklenmesi en azından Körfez ülkelerinin yanı sıra Mısır'ı da "önüne" çıkarıyor.

Aslında Katar'ı İran ve Rusya'nın desteklemesinin yanı sıra İngiltere ve Almanya'nın da ismi geçiyor.

Anlaşılan odur ki ABD'nin bu konuda da sergilediği "kaypak" politika normalleşince Katar bunalımının da donacağı bekleniyor.

 Katar ile İran'ın dünyanın en büyük doğal gaz rezervine sahip olmasının yanı sıra Doha'da Türkiye'nin askeri üssü de dikkatleri çekiyor.

Zaten ABD için Katar, önemli bir askeri ortak konumunu El Ubeyd üssü ile koruyor.

Ortak Hava Operasyonları Karargahı'nın yanı sıra Irak, Suriye, Afganistan ve diğer 17 ülkedeki hava operasyonları komutası buradan sağlanıyor.

 Nereden bakılırsa bakılsın, ne yazık ki, Orta Doğu'da kan dinmiyor, barış bir türlü sağlanamıyor.

Yazarın Diğer Yazıları