İsrail ve ABD niçin İran'a saldırıyor!

Geçtiğimiz pazartesi bu sütunda "İsrail yine İran'ı kışkırtıyor!" başlıklı yorumumuzun üzerinden henüz 1-2 gün geçmeden, ABD destekli Siyonist saldırıların başlamasını dünya sadece tedirginlikle seyrediyor.

 Arkasından, bir de ABD'nin Tahran'a nükleer anlaşmayı durdurduğu tehdidini savurması, zaten bir türlü "ateşi düşmeyen" bölgede tansiyonu gittikçe yükseltiyor.

Yıllardır, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu'da, tarihi bir "trajedi" kendini bir kez daha gösteriyor.

Yüce Allah'ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, "barış" ve "huzur"u sağlamak üzere, Orta Doğu'dan çıktığı düşünülürse, ne "derin" bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.

Asırlardır; savaşlar, çatışmalar, isyanlar ve istilalar Orta Doğu'nun adeta hamurunu oluşturuyor.

Bir yanda, ABD'nin "geleneksel" yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası...

Diğer yanda; Rusya'nın havadan ve denizden bir "ahtapot" gibi sardığı Suriye, Irak ve hatta Türkiye'ye karşı açık ve gizli emelleri.

Öte yanda; İran ve dostlarından yıllardır korkan, çekinen ve belki de, bu yüzden saldırgan, katı ve istilacı, ABD'nin himayesinde bir ülke İsrail...

Tabii ki, "satranç" gibi oynanan oyunda sıra şimdi İsrail ile İran arasında görünüyor.

Zaten, Orta Doğu aslında insanoğlu tarafından yapılan katliamlara "mekan" olmaktan yorulmuş bezmiş bulunuyor.

Üstelik hem din, hem soy-sop savaşları buranın insanına soluk aldırmıyor.

Her şeyden önce, Orta Doğu'da en büyük çıban başının "Siyonizm" olduğunu kabullenmek gerekiyor.

Gerçekten de "İsrail" maskesiyle "Siyonizm"in altmış-yetmiş yıldan beri giriştiği siyasi ve askeri hareketler bir türlü dinmek bilmiyor.

Filistin ve yöresinde devlet kuran, kendisine toprak bağışlanan İsrail genişlemekten bir türlü doymuyor.

İlk dönemlerde, Filistin ve yöresinde yaşayan az Yahudi'ye, başta İngiltere olmak üzere ABD ve diğer emperyalist devletlerin çabasıyla, giderek bağımsız bir devlet kurma projesi fırsatı veriliyor.

Siyonizm fikrinin körüklendiği "Erez İsrail" hareketi, Avrupa'daki zengin Yahudilerin cömert yardımlarıyla desteklenince, Yahudi Diosporası sözde Tevrat'ta vaat edilen topraklara yani Filistinliler'in ülkesine gelmeye başlıyor.

Nihayet 1948'e gelinirken, kan ve ateşin eksik olmadığı Filistin toprakları üzerinde Batı'nın büyük desteğiyle İsrail devleti kuruluyor.

BM, o yıl Filistin'i 3 parçaya bölüyor.

Gazze Mısır'ın payına, Yahudi'ye ve Gor çukuru Ürdün'ün, Taberiyye, Batı Yaylaları'yla Necef Çölü'yse yeni kurulan İsrail'in payına düşüyor.

Böylece İsrail Diasporası'nın Filistin'deki randevusu Arap halkının acıları pahasına gerçekleşiyor.

Yıllar yılı istilarla çatışmalarla geçiyor. İsrail ise sözde vaat edilmiş toprakların peşini bırakmıyor, ABD gibi ülkeler kâh açık kâh gizli yardımlarını esirgemiyor.

 Kan ve barut içinde, acılarla günümüze gelindiğinde ise İsrail'in kötü emelleri, ABD tarafından ortaya atılan Büyük Orta Doğu Projesi ile su üstüne çıkıyor.

Projenin, ucunda İran'ın parçalanıp üç hatta dörde ayrılmasından sonra kurulacak devletçiklerle ABD ve İsrail'in hakimiyet sağlaması kalıyor.

Bu arada, İran'ın öncelikle yıpratılması ve zayıf düşürülmesi düşüncesiyle, ABD nükleer anlaşmayı bozuyor.

Bir yandan da, İsrail, İran'ın ileri savunma bölgesi sayılabilecek Suriye topraklarını bombalıyor.

Suriye'de bulunan İran gücünü zayıflatmak hatta ortadan kaldırmak üzere saldırılar yapıyor, ortalığı daha da karıştırıyor.

Hatırlanmalı ki bugün ABD Kudüs'te büyükelçiliğini açarak yeni bir fitnenin ateşlenmesine neden oluyor.

Aslında, ABD İran'a çok sert önlemler alarak başlattığı husumeti gittikçe genişletiyor.

Yazarın Diğer Yazıları