İsrail'in amok koşusu

İsrail'in en büyük hayali Kudüs'ü başşehir yapmak. Acelesi var. İran, Suriye ve Irak'a tam hâkim olmadan, hazır Trump ABD'nin başındayken, bir adım daha ilerlemek istiyor. Fiilen başşehirleri Kudüs. Ama başka ülkeler elçiliklerini daha taşımadılar. ABD taşırsa, resmiyet kazanacak. Yumuşata yumuşata götürüyorlar. Trump, önce Suudi Arabistan Kralı'yla, sonra Ürdün Kralı'yla, sonra Mısır Devlet Başkanı'yla telefonla, gönül alma konuşmaları yaptı. Filistin lideriyle de konuşmayı ihmal etmedi.

ABD deyince akan sular duruyor. Neden böyle?! Suudîler ABD'ye övgüde sınır tanımıyorlar. Övgülerine, zamanında, ben de Riyad'da şahit olmuştum. Amerikalıların yaptıkları her işte bir hayır vardır, demeye getiriyorlardı. Ekranda ise İsrail'den bahsederken "aduv" (düşman) derlerdi sadece...

ABD'de başkan olabilmek için Yahudilerin desteğini almak şart. Ağlama Duvarı'na el sürmeyen, başını dayayıp dua etmeyen bir ABD başkanı düşünemezsiniz.

ABD'li Musevîler, "Biz olmadan kimse başkan seçilemez!" diye açık açık söylerler.

Orta Doğu ülkeleri neden karıştı sizce? Yazmıştım... İsrail'in düşmanlarının gücünün kırılması için değil mi?

Bir konuyu daha yazdım... R. T. Erdoğan, Şimon Peres'e ne zaman "van minüt" demişti?  2009 başında. Sonra Türkiye'deki gelişmeleri adım adım sıralayın... Artık R. T. Erdoğan'ın başta kalamayacağını düşünmeye başlarsınız. Kendi hataları ayrı... Hiçbir surette kabul edilemez; ancak, onu bu hatalara sürükleyen gelişmeleri de dikkate almalıyız. Bakın, Kudüs meselesinde, yine aceleci olan o; ilk çıkış ondan. İçeride bizleri heyecanlandırabilir ama "politik tavır" böyle mi olmalı?!    

Orta Doğu'da diktatörlükle yönetilmeyen ülke mi var! En karıştırılan ülkeler hangileri? İsrail'le cedelleşen ülkeler.

O kadar pervasızlar ki, Kudüs'ün başşehir olarak resmiyet kazanmasını İsrail'in kuruluş kararının 70. yılına denk getiriyorlar. İsrail Devleti'nin kuruluşu 29 Kasım 1947'de BM'de kabul edilmişti. 14 Mayıs 1948'de de resmen kuruldu.

Zamanında Filistin-İsrail'e gittim ve Filistinlileri de Yahudileri de gözledim. Bir kulağım, Filistin-İsrail'dedir. İki kitabı gözümün önünden ayırt etmem: Dominique Lapierre ve Larry Collins'in "Kudüs Ey Kudüs" (Aydın Emeç çevirisi, 1994) ve Ari Şavit'in "Vaat Edilmiş Topraklarım" (Serpil Açıkalın Erkorkmaz çevirisi, Tekin Yayınevi, 2015). Her ikisini okuduğumuzda, Kudüs'ün nasıl adım adım elden çıktığını idrâk ediyorsunuz: Araplar/Müslümanlar uyumuşlar, Yahudiler bir plan-program içinde hedeflerine -şimdilik- ulaşmışlar.

Dört bir tarafı çevrilmiş bir İsrail, ne zamana kadar var olabilecek? İran hiç hesap edilmiş miydi? Bakın geldiler, ABD'ye rağmen, İsrail sınırına dayandılar.

Yahudilerin de elbette kendi başlarına karar verme hakları var. Toprak isteyeceklerdir. Belki devlet de kuracaklardır... Ama böyle mi devlet kurulmalı?

"Amok Koşucusu", bir Yahudi yazarın, Stefan Zweig'in kaleminden çıkmış hikâyedir. Koşucu yakar yıkar, hedefine ulaşır ama sonunda intihar eder.

Kudüs'ün bütün Müslümanlar için kutsî bir manası vardır. Hassas olunmalıydı.

Yazarın Diğer Yazıları